İyi Anne Baba Nasıl Olunur?




Huzurlu bir aile ortamı için anne babaların hayata ve hayatlarının merkezi, en büyük varsıllıkları ve en mühim varlık alanları olan çocuklarıyla ilişkilerinde ve bu temel ilişki yaklaşımlarında farkındalık sahibi olmaları gerekir.
Bireysel huzurmuzu besleyen aile içi rollerimize ilişkin coşku ve heyecanımızı tazelemek için Anne babaların çocuk yetiştirmede sahip olmamarı gereken eğitim anlayışları ve değerlerinin temel yapıtaşları

Ailelerin Zaman Yönetimi Önceliği Ne Olmalı?



Zaman yaşadığımız hayatın ta kendisidir. İnsanın zamanını nasıl geçirdiği ve ne kadar etkili kullandığı kendi seçimidir. Seçimlerimizin sonuçlarından kader değil bizler sorumluyuz. Zaman su misali akıp giderken, bir an için yaşadığımız zamanın dışına çıkmayı başararak hayatımızı hangi işlerin peşinden sürüklenerek geçirdiğimizi sorgulamak ve zamanımızı nasıl harcadığımızın çetelesini tutmakla ilgilenmek önemlidir. Bu konuda zaman algımızın içeriğini analiz etmek söz konusu olur.

ÇOCUKLARDA “Zaman Yönetimi Eğitimini” Nasıl Olmalı?



Zamanı yönetmek demek, elde sadece yirmidört saatlik olan zaman sermayesini bireyin en etkili biçimde planlayarak, kontrolsüz biçimde eriyip gitmesine engel olmaktır. Zamanı nicel olarak çoğaltmak mümkün olmamakla birlikte, zamanın tükenen kıymetli bir hazine olduğunun farkına varmak ve buna göre davranmak zamanı çoğaltır.

Çocukların Okulu Reddettmesiyle Nasıl Başedilir?




Okula gitmek isteğinde azalma, okul ortamında sürekli ağlama, anneyi isteme, okulun açıldığı ilk zamanlarda şiddetli baş ve karın ağrıları çekme, okulda içe çekilme vb. tepkilerle kendini gösteren ayrılık korkusu, ilk kez aile ortamından okul ortamına geçiş yapan çocuklarda sıklıkla rastlanılan bir durumdur. 

OKUL ÖNCESİ DÖNEMDE YABANCI DİL EĞİTİMİ





21. yüzyılda, her geçen gün önemi artan yabancı dil öğrenimi, bizi monoton bir hayattan kurtarıp, dünya ile iletişime geçmemizi sağlıyor. Özellikle erken yaşta dil öğrenen bireyler küresel bir toplum içinde, kendilerini kültürel açıdan geliştirmiş oluyor.

Çocuklar Neden Öfkeli Olur?




Yapılan araştırmalar göstermiştir ki, günümüz çocuklarında en büyük problem öfkenin kontrol edilememesi ve öz denetimden yoksunluktur. Normal şartlarda dikkati ve algılamayı arttıran öfke, kontrol edilemediğinde her anlamda başarısızlığa ve saldırganlığa dönüşmektedir.

BİYOTMETRİK ZEKÂ VE DAHİ ÇOCUK


  

Hayatta kalmamız açısından, yaratıcılık nefes almak kadar önemlidir. Tüm sorunlara yaklaşımımızda esnek ve yenilikçi olmamızı sağlayan, espri gücünü artıran ve stresten koruyan yaratıcılık, tüm dâhilerin yararlandığı bitip tükenmek bilmez bir kaynak. İnsan beyni için yaratıcılık son derece doğal bir yetenek; dolayısıyla tüm yetenekler gibi, eğitimle ve doğru ilkelerin kullanılmasıyla geliştirilebilir. Bir çocuk nasıl ki bilgisayarı kullanmayı öğreniyorsa, biyometrik zeka olan beynini de kullanmayı öğrenmesi gerekir. Minik dahiler, yarının mucitleri,  geleceğin yol haritasını çizenler olacaktır.

Çocuklara Hayatta Başarılı Olmaları İçin Hangi Beceriler Kazandırılmalı?




Günümüzün rekabet ve bilgi dünyasında, zeka  beceri ve yetenek, kişiyi başarıya götüren en önemli sermayelerdir.
Ancak öte yandan araştırmalar, bireysel üretkenlik, verimlilik ve kişisel mutluluğun akademik yeterliklerden daha çoğunu gerektirdiğini ortaya koymuştur.

Daha İyi Bir Anne Baba Olmak İçin Tatil Yapın




1. İHTİYAÇLARIMIZA UYGUN BİR TATİL
Sanıldığının aksine tatil için ortam çok da önemli değildir; beş yıldızlı bir otelde, ormanda memlekette, evde… Nerede geçireceğinizden çok, nasıl geçireceğiniz önemlidir. Elbet mekanda içeriğe göre uygun bir seçim yapacaksınızdır. Bunun için kişinin kendini tanıması ve ihtiyaçlarını netlikle ortaya koyabilmesi gerekir. Tatil planın içeriğini belirlemek, ihtiyaçlar ve önceliklerle ilgilidir.

Çocuk Eğitimde Gizli Tehlike: Bilinçaltı



Bilinçaltı konusunun ele alındığı yazınsal metinlerde rastlayabileceğiniz örneklemede olduğu gibi, bilinçaltının yaşamımızdaki değeri bir pcdeki harddiskin önemine eşdeğerdir. Bu görüşe katılmamak mümkün değildir. Yazgımıza düşen bir çok olay vakti zamanında, harddisk sayılabilecek bellek kayıtlarıyla ilgilidir.

ÇOCUKLARDA DERS ÇALIŞMA VE SINAV KAYGISINI GİDERME YOLLARI


Öğrencilerin en fazla rahatsızlık duyduğu konu ‘’sınava girerken heyecanlanıyorum, bütün bildiklerimi unutuyorum’’ dur. Bu ifadeler geçmişten başlayıp, geleceğe doğru sürüp gidecektir. Ancak, yazacağım hususlar dikkate alınırsa, bu kaygıların büyük ölçüde giderileceğini göreceksiniz. Neler mi yapılabilir?

BİLGİSAYAR OYUNLARININ ÇOCUKLAR ÜZERİNDEKİ OLUMSUZ ETKİLERİ


’Oyun, çocukların temel ihtiyaçlarından biridir’’ denilebilecek kadar önemlidir. Oyunla çocuk kendini geliştirir ve geleceğe hazırlar. Neşelenir, mutlu olur. Kendisini ve çevresini tanımaya yardımcı olur. Çevre ile iletişimini sağlar, sosyalleşmesine doğrudan etkide bulunur. Toplumsal kuralların en iyi öğrenildiği ortamdır, oyun... Çocuk, duygularını en iyi şekilde ifade etme olanağı bulur, haz da duyar; isteklerini gerçekleştiremez, beklediği sonuca ulaşamazsa üzüntü de yaşayabilir. Oyun, çocuğu bedensel, psikomotor yönden geliştirir. Bilişsel gelişimi en iyi şekilde destekler. Dilin kullanımı ve sözcük hazinesini geliştirir.

Anasınıfı ve ilkoğretim 1.sınıf öğretmenlerine tekerlemeler




Çocuk edebiyatında masallar, çocuk öyküleri, çocuk tiyatroları gibi eserler yer alır.

Çocuğun yaş özellikleri, psikolojik özellikleri, dil özellikleri, çocuğa verilmek istenen mesaj, çocuğa göre konuların seçimi, eğlendiriciliği, macera, teknoloji, cinsiyet özelliği de dikkate alınarak hazırlanan eserlerin üretilmesi önemlidir. 

ERGENLİK ÇAĞINDA ÇOCUĞUMA NELER OLUYOR?




İnsan olarak, hayatımızı değişik gelişimsel süreçlerden geçerek tamamlarız. Yenidoğan, bebeklik, erken çocukluk, okul, ergenlik, gençlik, genç yetişkinlik, yetişkinlik, yaşlılık gibi adlandırarak geçiririz.

Çocuklara Cinsellik Nasıl Anlatılmalı Nasıl Öğretilmeli?




Çocuklarda cinsel eğitim konusunda yapılan yanlışlar ve doğrular nelerdir?
Zamanında ve doğru olarak verilmeyen cinsel eğitim ileri yaşamlarında pek çok soruna neden olmaktadır
Cinsel eğitim konusu ülkemizde hep tartışılagelmiştir. Cinsel eğitimi aile mi vermeli, okulda mı verilmeli sorusu etrafındaki tartışmalar henüz neticelenmedi. Cinsel eğitim konusunda yetersiz anne babadan doğan çocuklar bu konudaki eksiklerini nasıl giderecekler?

Anasınıfı ve ilkoğretim 1.sınıf öğretmenlerine tekerlemeler



Çocuk edebiyatında masallar, çocuk öyküleri, çocuk tiyatroları gibi eserler yer alır.

Çocuğun yaş özellikleri, psikolojik özellikleri, dil özellikleri, çocuğa verilmek istenen mesaj, çocuğa göre konuların seçimi, eğlendiriciliği, macera, teknoloji, cinsiyet özelliği de dikkate alınarak hazırlanan eserlerin üretilmesi önemlidir.

Çocuklara Söylenmemesi Gereken Sözler Nelerdir?




Çocuklarımıza farkında olmadan yanlış kelimeler ve cümleler söyleyebiliriz. Positive Parenting Solutions’un kurucusu ve "If I Have to Tell You One More Time" kitabının yazarı Amy McCready’e göre, niyetimiz çok iyi bile olsa, çocuklarımız tarafından nasıl algılandığını bilemediğimiz bazı cümleler aslında çok yanlış ve yersiz olabilir.

Ergen Kızların Bedensel Değişimleri Nasıl Olur?



Ergen kızlar ve bedenleri

Genç kızlığa adım atmak kızlara farklı duygular hissettirir. Özellikle kişiliklerine ve yetiştikleri çevreye bağlı olarak yeni hayatlarını farklı algılarlar.

Genç Kızların Ön Ergenlikte Biyolojik Gelişim


Ergenlik çağında kızlarda çeşitli bedensel gelişmeler göze çarpar. Omuzlar ve beden hatları yuvarlaklaşır; süt bezleri gelişerek ve bu bölgede deri altında yağ miktarı artarak göğüsler belirginleşmeye başlar. Boy uzarken bedene genç kız görüntüsü hakim olur.

Ergenlik dönemi neden sıkıntılıdır?




Ergenlik dönemi, aslında gayet normal ve sağlıklı bir gelişim olayı olduğu için mutluluk uyandırması gereken bir hadisedir. Ancak son yıllarda bir kriz ve bunalım çağı olarak anılmasının nedeni, tıpkı orta yaş veya menopoz dönemi gibi bir geçiş dönemi olmasındandır. Üstelik bu geçişi yaşayan hayatın acemisi bir çocuktur.

Genç Kızların Ergenliğe Girmesi Nasıl Anlaşılır?


 

İlkokul beşinci sınıfı bitiren kızınıza bir şeyler oldu. Sanki elinizde büyüyen, küçük kızınız değil. Aranızdaki ilişkide tuhaf bir gerilim; bazen uzaklık ve özellikle bir anlaşılmazlık var.
Yaşıtlarının aileleriyle konuşuyorsunuz; onlar da benzer şeyler söylüyorlar. Aile yapısına ve çocukların kişiliğine bağlı olarak ufak tefek farklılıklar olsa da; bu değişim onların da gündeminde...
Kabul etmek gerekiyor ki, kızlarınız büyüyor.
Evet, sevgili aileler, önünüzdeki bir kaç yıla “ergenlik” kelimesinin geçtiği cümleler damgasını vuracak. Artık genç kız anne babası olmaya hazır olun.
Sakın, “eskiden ergenlik mi vardı” deyip geçmeyin. Çünkü eskiden ergenlik dönemi intiharları da yoktu, madde bağımlılığı da, depresyon da...
Kabul etmeliyiz ki, çağdaş hayat bazı problemleri de beraberinde getirdi. Bu nedenle her şeyi doğal akışına bırakamıyoruz. Hayatımızın doğal parçası olan konularda bile bilinçlenmemiz gerekiyor. 

***
Eski çağlarda ergenlik dönemi hayatın doğal akışı içinde; çocuğun yetişkinleri izleyip örnek alarak kendisini hazırladığı bir dönem olarak geçerdi. Bu dönemde çocuklara ailenin bazı işleri verilirdi; mesela çobanlık, babanın veya bir ustanın yanında çıraklık gibi. Elbette kızlar da annenin ve ailenin diğer kadınlarının yardımcısı rolünde ilerde yüklenecekleri görevlere hazırlanırlardı.
Mesela kardeşlerine veya yeğenlerine bakarlardı. Ev işlerine yardım ederlerdi. Bazı ufak tefek sorumluluklar yüklenirlerdi. Kalabalık aile ve samimi komşuluk ilişkileri içinde insan ilişkilerini ve geçinmeyi öğrenirlerdi. Büyümek için bunlar çoğu zaman yeterliydi.
Bu durum çağlar boyu böylece devam etti gitti. Nesiller birbiri ardınca geldi, gençken büyüklerine hizmet edenler, orta yaşta kendi çocuklarından hizmet aldılar. Bu arada gençteki kuvvet orta yaşlıdaki bilgi ve tecrübe ile birleşerek değerlendirildi.
Zaten atalar ne demiş, “gençteki güç yaşlıda olsa, ya da yaşlıdaki tecrübe gençte olsa...”
Nesillerin bir arada olduğu büyük ailelerde bu bir nebze sağlanıyordu.
Büyük ailelerde; anne baba çocuk dışında roller de bulunuyordu ki bunlar ilişkilere esneklik, geçişkenlik sağlıyordu. Mesela genç halalar- teyzeler, veya dayı-amcalar, yeğenleri için abla- ağabey rolü üstlenirlerdi. Tabi çok çocuklu ailelerin küçükleri için gerçek abla ağabeyler de bir geçiş modeli olurlardı.
Yine büyükanneler büyükbabalar da tecrübeleri ve olgunlukları ile genç kuşaklara rehberlik ederlerdi. Mesela baba veya annenin tutumlarını esnetir, tepkilerini yumuşatırlardı. Bir yerde genç anne babalara, ergin anne babalığı konusunda rehberlik yapmış olurlardı.
Bu usta- çırak ilişkisi hem ileri yaştaki bireylere; kendi tecrübelerini yeni nesillere aktarma tatmini ve mutluluğunu yaşatıyordu; hem gençlerin farkında bile olmadan eğitilmelerini sağlıyordu.
Genç kız ve erkekler aile büyüklerinden sadece mesleki incelikleri ve ev işlerini öğrenmez; aynı zamanda onların kişiliklerinden modeller toplar; kendi kişiliğini inşa ederdi. Bu arada aşırı bir gerginlik yaşamadan yetişkin olmayı bellemiş olurdu. 
Bugün ise yetişkinler iş yerlerinde yıpratıcı bir şekilde uzun mesailer halinde çalışırken; çocuklar okulda sadece teorik bilgiler öğreniyorlar. Yaşlılar işe yaramaz hissedecek şekilde yalnızlığa itilirken, hemen herkes geçiş dönemlerinin gerilimini şiddetle yaşıyor.
Çekirdek ailelerin bireyleri akşamları yorgun argın vaziyette bir araya geldiklerinde; birlikte sadece televizyon seyrediyorlar. Ve bir gün aileler bakıyorlar ki çocukları o eskiden tanıdıkları çocuk değil!

Erişkinliğe geçiş eski çağlarda törenlerle kutlanan bir olayken günümüzde hazırlıksız yakalanılıp, nasıl karşılanacağı bilinemeyen, sıkıntılı bir olay haline geldi. Gerçekten de mesela eski Türklerde bir çocuk kendini ispatladığı bir olay vesilesiyle bir ad veya ünvan kazanır; yetişkinler arasına kabul edilmeyi hak ettiği ilan edilirdi.
Bazı ilkel gruplar da bir takım eğitim ve sınavların da düzenlendiği bir dizi merasimle çocuğu erişkinliğe kabul ederlerdi. Bu geleneklerde genellikle erkek çocukların bedensel gücü, cesareti, acıya dayanıklılığı sınanırdı. Yine bu törenlerde gence, yalnız yetişkin erkeklerin bildiği sembolik sırlar açıklanırdı.
Kızların da ailenin yetişkin kadınlarının arasına kabul edildiklerini simgeleyen, “çarşafa girme” merasimi vardı. Adet gören bir genç kız, artık yetişkinliğe ilk adımını attığını bu merasimle birlikte hissederdi. Bundan sonra yetişkin kadınların kendi aralarındaki konuşmalarını dinleyebilir, kadınsı bazı sırları öğrenebilirdi.
Eski çağlarda birçok toplum, erişkinliğe geçişi mistik ve dini törenler düzenleyerek belirginleştirirdi. Örneğin; Hıristiyanlık' taki konfirmasyon ya da Museviler'deki barmitzva törenleri kişinin çocukluktan çıkıp o toplumun erişkinler grubuna katılmasının; erişkinliğin sorumluluklarına hazır olmasının başlangıcını belirten simgesel merasimlerdi.
Osmanlıda da kızların tesettüre girişi, erkeklerin anneden ayrılıp babasıyla askeri seferlere iştirak etmesi bir merasim havasında gerçekleşirdi. Bu kutlamalarda genç birey; artık büyüklerin arasına girdiğinin herkesçe kabul edilmesinin haklı gururunu hissederdi.
Hatta bu uğurda bazı kısıtlamalara bile seve seve katlanırdı. Mesela kendisinden az küçük kardeşleri oynarken o dönüp bakmamak için kendini tutar, büyüklerin arasında ciddiyetle otururdu. Büyümenin davranışlarına hakim olmak demek olduğunu bilirlerdi çünkü…

Endüstri devriminden bu yana geleneksel toplumların adet ve törenleri uygulanmaz oldu. Dahası eski değerlere de itibar kalmadı. Hepsinden daha sıkıntılı olanı, çağdaş dünyada insan “homo ekonomicus” a dönüştüğü için, asıl insan; iş gücü sahibi genç yetişkinler olarak algılanmaya başlandı. Çocuklar ve adolesanlar yetişkin adayı; yaşlılar ise artık iş gücü vasfını yitirmiş, ölümü bekleyen zavallılar olarak görülmeye başlandı.
Genç veya orta yaşlı yetişkinlerin esas alındığı toplumda doğal olarak her yaştan insan bu asıl sınıfa ait olmak ve orada kalmak istiyor. Çocuk ve gençler erkenden erginleşmek istiyor, yaşlılar genç kalmak için çabalıyor. Herkes yetişkinlik çağının sınırlarından dışlanmak istemiyor.
Bu arada çocuk ve gençler, içlerinde bulundukları yaşın güzelliğini yaşamaya değil, yetişkinlik çağlarında iyi bir mesleğe ve gelire sahip olabilmek için çok ders çalışmaya ve sınavlarda başarılı olmaya yönlendiriliyor. Bu arada gençlerin yaşadığı buhran düşünülmüyor. Oysa insan demek yetişkin demek değil; çocukluk gençlik ve yaşlılık gibi, geçirilen dönemlerden yalnızca biri. Belki de yetişkinliğin tek farkı; daha çok sorumlulukla yüklü bir dönem olması…
Evet gerçek şu ki, çocuk ve gençlerimiz, biz yetişkinlerden destek bekliyor. Onların bizim yol göstericiliğimize ve desteğimize ihtiyacı var. Yargılamadan, sıkmadan, onurunu ve güvenini zedelemeden; onlara yol göstermeliyiz. Hem de kendi kafamızdaki hedefleri dayatmak değil, “kendilerini en iyi şekilde inşa etmelerini” sağlamak üzere yardımcı olmalıyız. Çünkü onlar, aşırı anlamlar yüklenen yetişkinliğe doğru ürkekçe adım atan acemiler… 
Ergenlik çağı gerçekten de hayatın en krizli dönemi. Bu sebeple onları dinlemeyi bilmemiz gerekiyor. Çocuklarımızı anlamak için onların; bedeninde değişim, duygularında çalkantı, geleceğinde belirsizlik hissedip heyecanlanan küçük adamlar ve kadınlar olduğunu unutmamak gerekiyor. Onlar ne kadar bizden kaçıyor gibi görünseler de aslında bize sessizce haykırıyor ve yardım istiyorlar.
Unutmayın ki onların tüm aksilikleri ve uyumsuzlukları; ne yapacaklarını bilemedikleri bir sıkıntı içerisinde olmalarından dolayı bilinçaltı bir yardım çağrısı...

Kız ve Erkek Çocukları İçin Ortak İsimler





..:ORTAK İSİMLER::..


Ahsen: En güzel, pek güzel.  
Ahter: Yıldız.
Akcan: Yüreği temiz, içi aydınlık.
Akgün: İyi, mutlu sevinçli gün.
Aycan: İçi aydınlık olan.
Aydan: Aya benzer, ay gibi aydınlatan.
Ayhan: Ay gibi güzel ve ışıklı han.
Aytaç: Ay gibi taçlı.

Bahtıgür: Kısmeti bol.
Behmen: Zeki, anlayışlı, tedbirli.      
Behzad/Behzat: Doğuştan iyi soylu.
Bera: Faz,let, meziyet, iyilik.
Bereket: Bol ve verimli.        
Bilge: Çok bilen, bilgisini başkalarıyla paylaşan.
Bircan: Çok değerli, can kadar değerli.
Birsen: Yalnız sen anlamında.

Can: Yaşam kaynağı.
Candan: İçten, samimi.
Çağrı: Birini bir yere çağırma, davet.

Devlet: Belirli bir toprak parçası üzerinde içte güvenliği, dışta bağımsızlığı amaçlayan halk topluluğu.
Devrim: Kısa sürede meydana gelen önemli ve temelli değişiklik.
Diler: İsteyen, dileyen, arzu eden.
Duygu: Duyabilme, his, gönülde uyanan tepki.
Elçin: Deste, demet.
Elmas: Çok kıymetli.
Engin: Ucu bucağı görünmeyecek kadar geniş.
Erdem: Fazilet, hüner.
Erden: Bakire, el değmemiş.
Erinç: Dirlik düzenlik, eksiği olmamak.
Esen: Sağ salim, rahat.

Ferda: Yarın, gelecek zaman.
Feza: Gökyüzü, uzay.
Fikret: Düşünme, düşünceye dalma.
Firuz: Mutlu, üstün gelmiş.
Füruzan: Çok parlak, parlayıcı.

Günay: Aydınlık gün.
Güral: Kıpkırmızı, çok kırmızı.
Güray: Bereketli, bolluk içinde olan ay.
Gürcan: Herkesi seven, herkes için özveride bulunan.
Güven: İtimat, inanç.

Hayran: Şaşmış, hayrette kalan hayranlık duyan.
Hidâyet: Doğruya kavuşan, hak yol, İslâmiyet.       
Hikmet: Felsefe, gizli, bilinmeyen.
Hilal: Yeni ay.

Işık: Cisimleri görmemize yardım eden fiziksel erke, aydınlatan.
İfakat: Hastalıktan kurtulan, iyileşen.
İlhan: Bir ülkenin egemen hanı.
İmran: Evine bağlı kalan.      
İrfan: Bilip anlayan, zihni olgun.
İsmet: Namuslu, kötülük ve rezaletlerden kaçınan, bütün büyük küçük günahlardan uzak, kendi dininde ve diğer dinlerde haram olmuş veya olacak bir şeyi yapmayan, hiç bir günah işlemiyen masûm olan peygamber sıfatı.    

Kader: Alın yazısı.
Kıymet: Değer, panha, bedel.
Muhterem: Saygın, saygıdeğer.
Muzaffer: Zafer, kazanmış, kahraman.
Mücteba: Seçilmiş.
Nedret: Az bulunma, seyrek olma hali.
Nimet: İyilik, lütuf, ihsan, bahşiş, saadet, mutluluk.
Nusret: Tanrı yardımı, başarı, zafer.
Nüzhet: Eğlence, gönül rahatlığı.

Olcay: Talih, ikbal, kader.
Özden: Soyca temiz, köleliği olmayan.
Özen: Dikkat, itina.
Özer: Özü er olan.
Özgün: Yalnız kendini belirleyecek bir nitelik taşıyan.

Refet: Merhamet etme, acıma, esirgeme, çok acıma.           
Rüçhan: Üstünlük, üstün olmak.

Saffet : Saflık, temizlik.
Seçkin: Seçilmiş, üstün, güzide, emsallerinden üstün.
Servet: Para mal, mülk bakımından zenginlik.
Seyhan: Yolculuk ( kentten kente), Akdeniz bölgesinde bir nehir
Sezer: Sezgisi güçlü olan.
Suat: Mutlu, mutlulukla ilgili.
Süreyya: Ülker yıldız takımı.

Şafak: Güneş doğmadan az önce ufukta görünen ağartı.
Şenel: Çevresine neşe saçan.

Uğur: Halkın kimi olgularda gördüğü iyilik müjdesi.
Umut: Umma, bekleme.
Uzay: Yeryüzünün çevresini saran sonsuz boşluk.
Ümit: Umulan, beklenen şey.

Yaşar: Doğan çocuğun ölmemesi için konulan adlardan.
Yüksel: Manevi anlamda yüce ol anlamında.

En Güzel Kız Çocuk İsimleri



Kız isimleri



-A-
Açangül: Açılan gül çiçeği.
Açelya: Fundagiller familyasından, kokusuz ama güzel renkli çiçek.
Açılay: Ay'ın şekilleri, yansıması.
Adal: Ün kazan(mak).
Adalet: Hak ve hukuka uygunluk, doğruluk, zulmetmeme, hakkı gözetmek.
Adile: Adaletli olan, doğruluktan ayrılmayan.
Adniye: Salih, cennetlik.
Afet: insanlığın önleyemediği büyük doğal felaket, argoda çok güzel kadın.
Afife: Namusuna çok düşkün olan iffetli, temiz ve dürüst.
Afitap: Güneş, çok güzel, parlak yüzlü kadın.
Afşar: Atak, uyumlu, oğuz boylarından birinin adı (avşar).
Ağça: Temiz, saf.
Ahenk: Uyum, düzen.
Ahsen: Çok güzel, olağanüstü güzel.
Ahu: Ceylan, maral, çok güzel, ince, zarif kadın.
Ahucan: Çok güzel dost.
Ahueda: Nazlı güzel.
Ahuela: Çok güzel gözlü.
Ahugül: Çok güzel.
Ahugüzar: Becerikli güzel.
Ahunaz: Nazlı güzel, nazenin.
Ahunisa: Çok güzel kadın.
Ahunur: Göz kamaştıran güzelliğe sahip olan.
Ahuse: Coşkulu güzellik
Ahuşen: Güzel ve neşeli.
Aişe: Bolluk içinde rahat yaşayan.
Ajda: Filiz,sürgün, çok genç, üzeri çentik çentik, diş diş olan şey.
Ajlan: Hızlı, çabuk, telaşlı.
Akasya: Güzel kokulu bir süs bitkisi.
Akel: Eli uğurlu anlamında
Akgül: Beyaz gül, gül gibi.
Akgün: Parlak gün, uğurlu gün, ışıklı gün.
Aksev: Aydınlığı sev, ışık saç.
Aksu: Anadolu'da değişik boylarda bir çok akarsuyun adı.
Akşın: Beyaz tenli kadın.
Aktan: Ak renkli tan; kutlu tan, uğurlu tan.
Ala: Ela karışık renkli, alaca; benekli; tam olgunlaşmamış, yarı olmuş.
Alagül: Çok renkli gül.
Alarcın: Güzelliğini ateşin kırmızılığından alan.
Alçiçek: Kırmızı çiçek.
Alçin: Kırmızı renkli küçük bir kuş türü.
Aleda: Nazlı, kaprisli.
Alev: Ateşin çıkardığı yalım.
Aleyna: Allah'ın iyi kullarından olanlar (kelime anlama bizim üzerimizedir), esenlik ve güzelliklere sahip, esenlik içinde olan.
Algın: Birine gönül vermiş, vurgun, tutkun.
Algül: Kırmızı gül, gül kırmızısı.
Alım: Gözü gönlü çeken nitelik, çekicilik, gönül çelen güzellik, albeni.
Aliye: Yüce, yüksek.
Alkım: Gökkuşağı.
Alkız: Kırmızı yanaklı, sağlıklı kız.
Alpike: kahraman kraliçe.
Altan: Kızıl şafak.
Altın: yüksek değerli bir maden, (paslanmayan, en iyi iletken).
Alya: Yüksek yer, yükseklik, gök.
Amine: Yüreğinde korku olmayan, korkusuz.         
Andaç: Anılar, bir kimseyi hatırlamak için saklanan şey, hatıra.
Anıl: Başkaları tarafından sözün edilsin.
Anka: Kaf dağı'nda bulunduğu söylenen masal kuşu.
Arın: Arı, katışıksız, temiz, kirden uzak.
Arkın: Yavaş, ağır, sakin.
Armağan: Hediye, ödül.
Armina: Emine, korkusuz, yürekli.
Arnisa: Çok namuslu kadın.
Arsen: Kurtuluş, özgürlük.
Arsu: Su kadar berrak.
Arsun: Yüreğindeki temizliği yansıtan.
Arya: Operada sanatçının orkestra eşliğinde söylediği uzun şarkı.
Arzu: Herhangi bir şey için duyulan aşırı istek, özlem. 
Arzucan: Candan isteyen.
Arzugül: İstenilen, beğenilen gül.
Arzum: isteğim, dileğim, hevesim.
Arzunaz: Naz yapan, nazenin.
Asalbike: Gerçek hanım, gerçek güzel.
Asel: Bal, cennetteki dört sudan biri.
Asena: Türk mitolojisinde Ergenekon destanında adı geçen dişi kurt.
Asiye: Acılı kadın, direk.
Aslı: Temelli, köklü. Bir şeyin benzeri, kerem ile aslı hikayesindeki sevgili.
Aslıcan: Özü can gibi sevgili.
Aslıhan: Han soyundan gelen.
Aslım: Özü geçmişe ait.
Aslınaz: Nazlı olması geçmişinden gelen.
Aslınur: Nur saçan bir geçmişi olan.
Aslısu: Geçmişi su gibi berrak ve temiz olan.
Asrın: Çağdaş, bu asra ait olan, asra uygun olan.
Asu: Azgın, huysuz,isyan eden.
Asude: Rahat, huzur içinde olan, sessiz, sakin dinlendirici.
Asuela: Ela gözlü yaramaz.
Asuman: Gökyüzü, sema.
Asya: Dünyanın en büyük kıtası.
Aşına: Bildik, tanıdık.
Aşkım: Sevdiğim, sevgilim.
Aşkın: Aşmış, ileri, üstün, senin aşkın.
Ateş: Yanıcı maddelerin yanmasıyla ısı ve ışığın ortaya çıkması.
Atıfet: Allah'ın lütfu, bir sebebi bulunmadan duyulan sevgi.
Atiye: Bağış, verme, iyilik.   
Aybel: Ay gibi dikkat çeken, aya benzeyen güzelliğiyle farkedilen, seçilen.
Ayben: Ben ayım anlamında.
Aybeniz: Ay gibi parlak tenli,ay benizli.
Aybike: Ay gibi güzel kız.
Aybirgen: Ay veren.
Aybüke: Eski Türk kadın isimlerinden.
Aycan: Ay gibi sevilen, aydınlık can, içi aydınlık.
Ayça: Yay biçimindeki ay, hilal.
Ayçağ: Ay gibi parlak çağ.
Ayçan: Ay gibi aydınlık kişi.
Ayçiçek: Gün çiçek.
Ayçin: Ayçın, ay gibi, aya benzer.
Ayda: Dere kıyılarında yetişen bir bitki.
Aydan: Güzelliğini aydan almış, ay gibi parlak ve güzel.
Aydeniz: Hem ay, hem de deniz.
Aydonat: Işık donat, parlaklık donat anlamında.
Ayevi: Ay çevresinde oluşan ışık çemberi.
Ayfer: Ay ışığı.
Aygen: Gönül dostu.
Aygönül: Güzel gönüllü.
Aygül: Ay gibi güzel ve parlak renkli.
Aygün: Hem ay, hem gün.
Aykal: Ay gibi parlak ve ışıklı kal.
Aykut: Kutlu ay, uğurlu ay.
Ayla: kadın, eş zevce, ayın çevresindeki ışıklı daire.
Aylan: Ay gibi güzel değerlere sahip olan.
Aylin: Ayın çevresinde görülen ışıklı daire.
Aynur: Ay ışığı, ay gibi parlak.
Ayperi: Ay ve peri gibi çok güzel.
Aysar: Ayın evrelerine göre huyu değişen kimse.
Aysel: Ay gibi olan güzelliğiyle nam salmış olan.
Aysema: Ay gibi parıldayan yüz.
Ayseren: Güzelliğini gözler önüne seren.
Aysın: Sen aysın, ay kadar güzelsin.
Aysu: Ay gibi parıltılı ve su gibi berrak.
Aysun: Ay gibi ışıltılı ve güzel.
Ayşan: Şanı ay gibi parlak olan.
Ayşe: Rahat ve huzur içinde yaşayan, yaşam, dirlik.
Ayşegül: Güller içinde mutlu yaşayan, güleç, güler yüzlü.
Ayşen: Neşeli, gülen, aydınlık.
Ayşıl: Ay ışığı.
Ayşim/Ayşin: Parlak ışık saçan, ay gibi, aya benzeyen.
Aytaç: Ay gibi taçlı.
Ayten: Ay gibi beyaz tenli.
Aytu: Aya benzeyen tuğlu.
Aytül: Tül gibi şeffaf ve ince ay ışığı gibi parlak.
Azime: Azmeden, yapmak için kesin kararlı, iri, kemik yapılı.
Azimet: Gidiş, takva yolunu seçen.  
Azize: Saygın, sevgili, kutsal, ermiş.
Azra: Üstünde hiç yürünmemiş kum, yeni yetme kız, bakir, el değmemiş.





-B-
Bade: Aşk, kutsal sevgi.
Baha: Değerli, kıymeti çok.
Bahar: Güzellik, gençlik çağı, doğanın canlandığı mevsim.
Bahargül: Bahar gülü.
Bahriye: Donanma ve denizle ilgili.
Bala: Yavru çocuk.
Balca: Bal gibi, bala benzer, bal damlası.
Balın: Yar, sevgili.
Balkın: Pırıldayan, parlak.
Balkız: Bal kadar tatlı kız.
Banu: Prenses, hanımefendi, yeni evli gelin, ev kadını.
Banuhan: Hatun hükümdar.
Başak: Ekinlerin tanelerini taşıyan baş kısmı.
Başar: Başarılı ol anlamında.
Bedia: Güzellik, üstün değerli olan.
Bediz: Resim, tasvir, süs, bezek.
Bedriye: Ayın ondürdüncü geceki haliyle ilgili.
Begüm: Hanım, kadın hükümdar, saygıdeğer kadın.
Behice: Şen güler yüzlü.
Behin: İyinin iyisi.
Behiye: Güzel ve alımlı kadın.
Benan: Parmakla gösterilecek kadar güzel.
Belde: Memleket, şehir, kasaba.
Belemir: Peygamber çiçeği olarak biliniyor. Açtığı kokusunun dağılmasıyla anlaşılan gizli çiçek anlamında.
Belen: Bel, geçit; iki dağ arasından geçen yol.
Belfü: Kar tanesi.
Belgi: İşaret.
Belgin: Kesin ve eksiksiz belirlenen, açık, farkedilen.
Belgün: Aydınlık gün.
Belin: Korku ile şaşkın şaşkın bakmak.
Beliz: İşaret, iz, alamet.
Belkıs: Hz. Süleyman zamanındaki saba melikesinin adı.
Belma: Uysal, sakin.
Belur: Billur, billurdan olan.
Benan: Parmak uçları, parmakla gösterilecek kadar güzel.
Benay: Ben ayım, ay gibiyim.
Benek: Namuslu kadın.
Bengi: Sonsuz, sonsuzluk.
Bengi/Bengü: Ölümsüz, sonsuz.
Bengisu: İnsana ölümsüzlük verdiğine inanılan su, abıhayat.
Bengül: Gül gibi, üzerinde benekler bulunan gül.
Beniz: Yüz.
Bennur: Işık saçan.
Bensu: Su gibi aziz benlik.
Berat: Yapılan hayırlı bir iş yüzünden affetmek üzere verilen karşılık.
Beray: Ayın en ışıltılı, en parlak hali.
Beren: Kuzu. 
Berfin: Kar toplayan.
Bergüzar: Anılmak için verilen şey, andaç.
Beria: Güzellik ve olgunlukta akranlarından üstün olan.
Beril: Zümrüt, Arınmış, aklanmış.
Berin/Berrin: Manen çok yüksek, yüce yaradılışlı.
Berire: İhsan sahibi, sadık.    
Berke: Zerdali, kayısı, kamçı, değnek.
Berna: Bağlı, bağlanmış; genç, körpe, cesur.
Berra: Bereketli olan.
Berrak: Duru, temiz, saf, arınmış.
Berran: Keskin, kesici.
Besamet: Güler yüzlü.           
Besime: Sevimli,güler yüzlü.
Besisu: Bitkilerin damarlarında dolaşan besleyici su.
Beste: Bir müzik parçasını oluşturan ezgilerin tümü.
Bestegül: Gül kadar güzel ve duygulu.
Bestenigar: Türk müziğinde bileşik bir makam.
Betigül: Gül gibi kokan mektup.
Betigün: Gün, aydınlık, aydınlık yüz.
Betil/Betül: Temiz, iffetli, ibadete düşkün, namuslu ve temiz kadın. Hazreti Fâtıma ve Hazreti Meryem'in ünvanı.           
Beyhan: Bey soyundan.
Beyhatun: Hakanın hanımı.
Beylem: Çiçek demedi, buket, sunuş.          
Beyza: Çok beyaz, lekesiz, en beyaz, parlak.
Bige: Evlenmemiş, çocuk doğurmamış olan, sultan.
Bihter: Daha iyi, en iyi.
Bihter: En iyi.
Bike/Bikem: Kadın, hanım, evlenmemiş, çocuğu olmamış kadın.
Bilcan: Bilgili dost.
Bilge: Çok bilgili ve bilgisiyle davranışları birbirine uyan,ve bildiklerini başkalarının yararına sunan.
Bilgehatun: Derin bilgi sahibi kadın.
Bilget: Havadis, malumat.
Bilhan: Çok bilgili.
Billur: Pek duru, pürüzsüz, temiz cam.
Bilnaz: Çok naz eden.
Bilnur: Bilge kişi.
Bilun: Yarım ay.
Binay: Öylesine güzel ki bin ay eder.
Bingül: Gülü bol, gül bahçesi.
Binnaz: Çok nazlı, cilveli, kaprisli.
Binnur: Çok ışıklı, ışığı gür, çok nurlu.
Biray: Ay gibi tek, eşsiz.
Birbet: Yüzü benzersiz.
Birgen: Yalnız, yalnızlığa alışkın.
Birgül: Tek ve güzel bir gül, benzersiz.
Biricik: Bir tane, tek, emsalsiz.
Birsen: Yalnız sen anlamında.
Birsu: Özel bir su, biricik su gibi, argoda “bir içim su”.
Bucak: Genellikle, geniş verimli bakımlı alanlara verilen ad.
Buket: Demet, çiçek demeti.
Burc: Taze dal, filiz.
Burcu: Güzel koku, ıtır.
Burçak: Tohumları kullanılan bir bitki türü.
Burçin: Dişi geyik.
Buse: Öpücük.
Büge: Bent, su benti.
Büküm: Bükme eylemi.
Büşra: Müjde, sevinç, hayırlı haber, acele, çabuk.   


-C-
Cahide: Çalışan, çaba gösteren.
Cânân: Sevgili, dilber, gönül verilen, tasavvufta Allah.
Canay: Ay gibi temiz.
Candan: İçten, gönülden.
Candaş: Candan, değerli dost.
Caneda: İçten, sevimli kişi.
Canel: İçten, candan uzatılan dostluk eli.
Canfeza: Müzikte bileşik bir makam.
Cangül: İç açıcı.
Cankat: Yaşamına can ekle, sevinçle dol.
Cankız: Sevilen, sevimli, şirin kız.
Cankut: Sevimli, cana yakın.
Cansel: Hayat veren su.
Cansın: İçten, gönüldensin.
Cansu: Can suyu. Hayat veren su..
Cavidan: Sürekli, kalıcı olan, sonsuz, ölümsüz, ebedi.
Celile: Büyük, ulu.
Cemile: Hatır hoşluğu için yapılan hareket.
Cemre: Ateş parçası, kor; şubat ayında bir hafta arayla hava, su ve toprakta oluştuğu sanılan sıcaklık yükselişi.
Cennet: Çok güzel yer. İyilik yapanların, günahsızların öldükten sonra mutluluğa kavuşacakları yer.
Ceren: Çok hızlı koşan, gözlerinin güzelliğiyle ünlü, ince bacaklı, zarif hayvan, ceylan.
Cevher: Bir şeyin özü. Güç,enerji.
Cevza: İkizler burcunun eski adı.
Ceyda: İnce-uzun boyunlu ve güzel, herkese iyilik yapan.
Ceylan: Süzgün ve tatlı bakışlı. Yapısı ince ve uyumlu olan, geyik cinsinden gözlerinin. güzelliğiyle ünlü hayvan.
Cihanbanu: Dünya hükümdarı.
Cihanfer: Cihanı aydınlatan çok güzel kadın.
Cihannur: Alemi aydınlatan nurlu ışık.
Cilvenaz: Nazı özellikle yapan, cilveyle nazı bir arada bulunduran.


-Ç-
Çağ: Belirli bir özellik göz önünde bulundurularak ele alınan zaman dilimi.
Çağda: Yeni bir çağa adım atılmış.
Çağın: Şimşek, yıldırım.
Çağla: Badem, kayısı, erik gibi yemişlerin olgunlaşmamış hali.
Çağrı: Davet, doğan kuşu, mavi hareli göz.
Çakıl: Su yataklarında sürtünmeyle yuvarlaklaşmış küçük taşlar.
Çevren: Gökyüzünün yerle bitişik gibi görünen kenarları, ufuk.
Çığlık: İnce ve keskin bağırış.
Çiçek: Bir bitkinin değişik renklerle bezenmiş kokulu bölümü.
Çiğdem: Akdeniz çevresinde yetişen çok renkli kır bitkisi.
Çilay: Ayın üzerinde beliren açık renkli lekeler.
Çilen: Hafif yağan yağmur, çisenti.
Çiler: Şarkılar söyleyen, şakıyan, güzel öten. 
Çise: Hafif yağan yağmur.
Çisil: İnce ince yağan yağmur.
Çolpan: Çoban yıldızı, gözleri uzağı iyi gören, ileri görüşlü.


-D-
Dalga: Hareketli su kütlesi, denizin rüzgarlı havada kabarıp kıyıya sürüklenmesi.
Damla: Yağmur ya da bir sıvının çok küçük yuvarlak biçimli parçası.
Defne: Yaprakları güzel kokulu, yaz-kış yeşil olan bir bitki.
Demet: Sapları bir araya getirilip bağlanan bitki ya da çiçek, deste.
Demi: Kadife, şeftali gibi şeylerin üzerinde bulunan ince tüy.
Deniz: Yeryüzünün çoğunu örten engin su.
Deren: Toplayan, düzenleyen, pekiştiren.
Derin: Sığ olmayan, tabanından uzak olan.
Derya: Büyük deniz anlamında, çok bol, gönül.
Deryanur: Bilgisiyle ışık saçan.
Desen: Çiçek, çizgi gibi süs şekilleri.
Destan: Dilden dile anlatılan efsanevi hikayeler.
Deste: Bağlam, demet.
Destegül: Mevlevi dervişlerinin giydiği ince kumaştan yelek, bağlanmış gül demeti.
Devin: Hareket, kımıldanış.
Devinsu: Suyun ritmik hareketleri, akarsu.
Devrim: Yerleşik toplumsal düzeni, köklü, hızlı ve geniş kapsamlı olarak niteliksel değiştirme ve yeniden isimlendirme işlemi.
Devrin: Bir kişi veya olayın gündemde olduğu tarih dönemi.
Dicle: Büyük ırmak. Irak'ta denize dökülen bir nehir.
Didar: Güzel yüz, çehre, suret, görüş, görme gücü.
Dide: Göz, göz bebeği.
Didem: Gözüm gibi sevdiğim, sevgilim.
Dila: Gönlümü çalan.
Dilan: Gönül dostu, gönüldaş
Dilara: Gönül alan, gönül okşayan.
Dilay: Gönle ışık saçan, ay kadar güzel.
Dilber: Gönül yakan güzel, alımlı güzel kadın, sevgili.
Dilberay: Ay gibi güzel kadın
Dilbeste: Gönül bağlamış, âşık.        
Dildade:  Gönül vermiş, düşkün, tutkun.
Dildar: Gönlü hüküm altında tutan sevgili.  
Dilde: Ünü her tarafa yayılmış, herkesin konuştuğu, herkesin dilinde olan kimse.
Dilek: İstek, rica, arzu.
Dilem: Gönül ilacı.
Diler: Dilemek eyleminden.
Dilhan: İçten ve yürekten konuşan.
Dilnişin: Gönülde yer tutan, hoş, güzel.
Dilruba: Gönül kapan, gönlü şen, dertsiz, herkesi kendine bağlayan.
Dilsafa: Günlü ferah kedersiz.          
Dilseren: Hatiplik yeteneğini gözler önüne seren.
Dilşad: Gönlü sevinçli, yüreği şen.
Dilşah: Gönül şahı, sevgili, sultan.
Dilşikâr: Gönül avlayan, kendine bağlayan. 
Diniz: Sakin, dingin.
Doğa: Yaradılış ve yapı özelliklerinin tümü, tabiat.
Doğangün: Doğmakta olan gün.
Doğay: Ayın yeni doğuş hali.
Doğu: Güneşin doğduğu ana yön.
Dolunay: Ayın tam olarak görünen biçimi.
Dora: Doruk, zirve.
Döndü: Henüz evlenmemiş kız.
Durugül: Gül gibi temiz olan.
Duygu: Kişi, olay ve nesnelerin bireyin iç dünyasında uyandırdığı izlenim, his.
Duygun: Duygulu, hassas, hisli kişi.
Duygunisa: Duygulu, hassas kadın.
Dünya: Yeryüzü.
Dürdane: İnci tanesi.
Dürriye: İnci gibi parlayan.
Düş: Hayal, rüya, güzel rüya.
Düşüm: Hayalimdeki, düşlediğim, istediğim anlamında.


-E-
Ebru: Keman kaş, bulut rengi, bir sanat dalı.
Ece: Kraliçe, güzel kız, kadın.
Ece: Reis, ulu, ileri gelen.
Ecegün: Çok güzel bir günde doğan.
Ecem: kraliçem, sevgili kraliçe anlamında.
Ecenaz: Nazlı güzel.
Ecesu: Su gibi berrak ve güzel.
Ecmel: Çok güzel.
Eda: Naz, cilve, davranış, ödeme,yerine getirme, üslup.
Efil: Rüzgar, dalgalanma.
Efser: Taç.     
Efsun: Büyü, sihir.
Eftalya: Bir dönemin ünlü gayrimüslim ses sanatçısı denizkızı Eftalya'dan.
Ege: Türkiye'nin batısında yer alan deniz.
Ekin: Buğday, tahılın ekimden harman dönemine kadarki hali, kültür.
Ela: Sarıya çalar kestane rengi.
Elanaz: Ela gözlü, nazlı güzel.
Elanur: Ela gözleriyle nur saçan.
Elçin: Deste, tutam.
Elçin: Deste, demet, bir kerede ele alınabilecek kadar az olan nesne.
Elif: Arap alfabesinin ilk harfi, dost tanıdık, ışık saçan güzel kız.  
Elife: Tutku, istek, alışılan şey.
Eliz: El izi.
Elmas: Billurlaşmış karbondan oluşan sert değerli taş.
Elvan: Renkli, renk renk, güzel kokuların yayılması.
Emel: Güçlü istek, umulan ve beklenen şey.
Emet: Bereket, bolluk.
Emine: İnanılır, güvenilir, inanılır kimse.
Ener: Dağ eteği.
Enise: Sevimli, dost, cana yakın arkadaş.
Erçil: Doğru, inanılır, güvenilir kişi.
Erda: Beyaz karınca.
Erem: Cennet.
Erendiz: Jüpiter gezegeninin adı.
Erke: Enerji, iş başarma gücü, nazlı.
Erna: İşveli, cilveli, şen şakrak sevgili.
Esen: Sağ salim, rahat, mutlu sağlıklı.
Esengül: Rüzgar gibi esen, gül gibi güzel kokan.
Eser: Emek sonucu ortaya çıkan ürün, yapıt; yok olmuş bir nesneden kalan parça, rüzgarın esmesi.
Esim: Rüzgar gibi olan.
Esin: Rüzgar, ilham, içe doğan duygu ve düşünce.
Esma: İsimler, adlar, çok yüksek olan.
Esmanur: Adı nur.
Esmeray: Ay güzelliğinde esmerlik.
Esna: Yüksek, yüce, bir işin yapıldığı an.
Esra: En çabuk, çok çabuk, ardarda sıralanan, gece yolculuğuna çıkan.
Eşay: Ayın güzelliğiyle eşdeğer güzelliğe sahip olan.
Eşlem: Selametli, güvenilir.
Eva: Havva, yaratılan ilk kadın.
Evin: Bir şeyin içindeki öz, buğday tanesinin olgunlaşmış içi, özü.
Evşen: Hafif, şen olan ev gibi de tanımlanabilir.
Eylül: Sonbaharda bir ay adı, güzün başlangıcı.
Eyşan: Şanlı güzel, güzelliği ile ünlü.
Ezgi: Melodi, şarkı, türkü.
Ezgin: Sesi düzenli gelen, paraca durumu bozuk olan, çok sıkıntı çekmiş.


-F-
Fadime: Fatma adının bir söyleniş biçimi (fatıma).
Fahriye: Bir işi çıkar beklemeden yapan.
Fahrünissa: Övünülecek değerde kadın.
Fatıma: Kendisi ve nesli cehennem ateşinden kesilmiş, çocuğunu sütten kesen kadın.
Fatmagül: Gül gibi güzel yeni anne olmuş kadın.
Fatmanur: Fatma ve nur kelimelerinden türetilen isim.
Fatoş: Fatma adının halk arasında bir başka söyleniş biçimi.
Fazilet: Erdemli, iyi ahlaklı, iyi huyların ve üstün vasıfların hepsi.
Fehime: Anlayışlı, çabuk kavrayan.
Ferah: Bol geniş, rahatlık veren, gönlü şenlendiren, iç açıcı.
Ferahgül: Güzelliğiyle neşe saçan.
Ferahnur: İnsanın gönlünü ışık saçarak aydınlatan.
Feray: Ay ışığı, ayın parlaklığı, ışıltı saçması.
Fercan: İnsanın ruhuna aydınlık veren bir içtenliğe sahip olan.
Ferda: gelecek zaman, yarın; kıyamet.
Ferdacan: İçtenliğini hiç kaybetmeyecek olan.
Ferdiye: Tek ve eşsiz.
Ferhan: Sevinçli, gönlü hoş.
Ferhunde: Uğurlu kutlu.
Feri: Köke değil dallara ait olan, ikinci derecede olan.
Feride: Eşi benzeri olmayan, tek, çok değerli inci.
Feriha: Sevinçli, ferah.
Ferihan: Razı, hoşnut, sevinçli.
Feris: Şık, zarif.
Ferisu: Temizliği ve berraklığıyla ışık saçan.
Ferişte: Melek.           
Fernur: Aydınlık, ışık.
Fersude: Eskimiş, yıpranmış, örselenmiş.
Ferzane: Hakim, filozof, bilgin, âlim.
Ferzin: Kraliçe.
Feyza: Bolluk, çokluk, bereket, başarılı, refah içinde.
Feza: Boşluk, sınırsızlık, uzay.
Fidan: Ağaçların genç ve yeni yetişeni.
Figen: Yaralayan, kıran, çiçek demeti, gölge yapan.
Fikriye: Düşünce ile fikir ile ilgili.
Filiz: Tohumdan çıkan sürgün, ince ve güzel vücutlu.
Firdevs: Cennetler, cennet bahçeleri.
Firkat: Ayrı olan, sevgiden uzak kalan.
Firuze: Gök rengi, açık mavi renkte, değerli bir süs taşı.
Fitnat: Zihin açık, çabuk kavrayışlı.
Fuldem: Her zaman geniş açık görüşlü.
Fulya: Nergisgillerden güzel kokulu sarı bir çiçek.
Funda: Çalı ormanı, çalılık; püskül, tepelik.
Füreyya: Parlak, ışıltılı günler.
Füruzan: Çok parlak, aydınlık, parlayan, nurlu.
Füsun: Büyü, sihir, efsun.     
Füsünkâr: Büyüleyici güzel.



-G-
Gamze: Göz kırpma, gözle işaret, nazlı bakma, gülerken bazı kişilerde yanaklarda beliren çukur.
Gaye: Amaç, erek, varılmak istenen hedef.
Gazal: Ak geyik, ahu, geyik yavrusu, güzel söz (mecazi).
Gazel: Konusu daha çok sevgi ve içki olan, manzume, tek kişinin özel ahenkte okuduğu müzik parçası, sonbahar vaktinde düşen yapraklar.
Gece: Gün batımından ağarmasına kadar geçen süre.
Gelincik: Yazın kırlarda yetişen parlak kırmızı renkli bir çiçek.
Gencay: Yeni doğmuş ay, hilal biçimindeki ay.
Gerçek: Yakıştırma veya yalanı olmayan.
Gizem: Sır, aklın erişemediği çözülemeyen şey, esrarengiz.
Gonca: Açılmamış, tomurcuk halinde gül.
Goncagül: Gül goncası.
Gök: Yerin göz ile görülebilen ufuklarından başlayarak yukarıda kubbenin içi gibi gözüken sonsuz boşluk, mavi renk.
Gökay: Hem gök, hem ay, güzel ay.
Gökben: Ben gökyüzü anlamında, özü genç olan.
Gökçe: Gök mavisi, mavi gözlü güzel, sevimli güzel.
Gökçenaz: Nazlı mavi.
Göknil: Gökyüzüne ait olan, gök + nil olarak da düşünülebilir.
Göknur: Nurlu, ışıklı, aydınlık gökyüzü.
Göksu: Türkiye'nin çeşitli yerlerinde bulunan akarsuların adı.
Gökşin: Gök gibi mavi gözlü, sonsuz mavi derinlik.
Gökyel: Kuzeydoğudan esen rüzgar, poyraz.
Gönen: Rutubet, yaşlık, ekilecek toprağın tavlandırılması.
Gönül: Kalp, istek, arzu, sevgi.
Gönülgül: Gül gibi zarif bir gönlü olan.
Görke: Heybetli.
Görkem: Göz alıcı ve gösterişli olma durumu, ihtişam.
Gözde: Çok sevilen, beğenilen nitelikte olan, çok güzel.
Gözdenaz: Nazlı güzel.
Gülay: Gül gibi güzel, ay gibi aydınlık olan.
Gülbahar: Ebru yapmakta kullanılan koyu kırmızı toprak rengi.
Gülbanu: Gül hanım.
Gülben: Gül yüzlü, gül gibi beni olan.
Gülberk: Gül yaprağı.
Gülbin: Gül fidanı, gül dalı, gül bahçesi, güllük.
Gülbiz: Gül saçan, gül serpen.          
Gülcan: Gül gibi güzel kişi.
Gülce: Gül gibi.
Gülcemal: Yüzü gül gibi güzel.        
Gülçehre: Gül yüzlü, yüzü gül gibi hoş.
Gülçiçek: Gül gibi taze, çiçek tazeliği taşıyan.
Gülçin: Gül toplayan, gül seven.
Güldem: Hiç solmayan her dem gül, her dem gülen.
Güldemet: Gül buketi, gül demeti.
Gülden: Güle ilişkin, gülden yapılmış, gül soluklu.
Güldeste: Gül destesi.
Güleda: Gül gibi güzel ve nazlı.
Gülen: Güleç yüzlü, mutlu anlamında.
Gülenay: Güleç ay, ay gibi gülümseyen güzel.
Gülendam: Gül gibi endamlı, zarif görünümlü.
Güleser: Yüzünde gülümseme eksik olmayan.
Gülfam: Pempe, gül renginde.          
Gülfem: Ağzı gül gibi olan.
Gülfer: Zarifliği ve güzelliğiyle göz kamaştıran.
Gülfeşan: Gül saçan.
Gülfidan: Gül gibi genç.       
Gülgen: Güler yüzlü.
Gülgün: Gül renkli, gülen, gülümseyen.
Gülhan: gül kadar çok sevilen, han, hakan.
Gülhanım: Gül gibi güzel kadın.
Gülhiz: Gül yetiştiren.
Gülin: Güzel, zarif, güle ait olan, gülden gelen.
Gülinaz: Nazlı, güzel.
Gülistan: Gül bahçesi, güllük.
Güliz: Gül yetiştiren, gül gibi güzel iz bırakan.
Gülizar: Al yanaklı, gül yanaklı, alaturka müzikte bir bileşik bir makam.
Güllü: Güzel kadın, gülü olan.
Gülnar: Katmerli ve büyük gül, büyük çiçek.          
Gülnaz: Gül gibi ince ve narin, nazlanan.
Gülnihal: Gül fidanı.
Gülnisa: Gül gibi kadınlar anlamında.
Gülnur: Işık saçan güzellik.
Gülpembe: Gül pembesi, gül gibi pembe yanaklı.
Gülperi: Gizemli gül, saklı gül. 
Gülriz: Gül saçan, gül serpen.
Gülru: Gül yüzlü, gül yanaklı.
Gülsanem: Çok güzel kadın.
Gülseli(n): Coşkulu bir güzelliğe sahip olan.
Gülsen: Gül gibi güzel.
Gülsima: Gül yüzlü.  
Gülsu: Gül ve su gibi güzel.
Gülsüm: Yuvarlak yüzlü, güzel, yüzü dolgun.
Gülsün: Yaşam boyu yüzü hep gülsün anlamında.
Gülşah: Gül dalı, güzelliğiyle ün salmış olan.
Gülşen: Gül bahçesi, gülistan.
Gülten: Gül tenli, vücudu gül gibi.
Gülter: Yeni açılmış gül.       
Gün: 24 saatlik zaman dilimi, güneşin yeryüzüne gönderdiği ışık, güneş, aydınlık.
Günal: Işık al, ışıklı ol, kızıl renkli güneş.
Günan: Doğumuyla sevinç getiren, anılan gün.
Günay: Hem gün, hem ay, aydınlık gün, güney, cenup.
Günçiçek: Ay çiçek.
Günden: Güne ilişkin, güneşe ilişkin, güneşten bir parça.
Gündüz: Günün aydınlık bölümü.
Güner: Güneşin doğma zamanı, fecr.
Güneş: Çevresindeki gezegenlere ısı ve ışık veren büyük gök cismi.
Güney: Her zaman güneş gören, güneşli yer, bir yön.
Güngör:İyi günler yaşa anlamında.
Günhan: Oğuzhan'ın altı oğlundan biri.
Güniz: Günün başlangıcını belirleyen görüntü.
Günnaz: Nazlı kişi.
Günnur: Güneş gibi ışık saçan.
Günsel: Günle ilgili güne ait.
Günseli: Işık seli, bol parlak ışık demeti.
Günsu: Gün gibi aydınlık, su gibi berrak.
Güray: Bol ışıklı ay, güçlü ay.
Gürcan: Herkesi seven, özveride bulunan.
Gürdal: Güçlü dal, sık dal.
Güven: Birşeyden beklenen niteliğe inanıp ona göre davranmak.
Güz: Sonbahar.
Güzay: Güneş olmayan yer, kuzey, güz ve ay.
Güzel: Hoşa giden, hayranlık uyandıran.
Güzide: Seçkin, seçilmiş, seçme.                   
Güzin: Seçilmiş, seçkin, beğenilen.
Güzün: Güz mevsiminde olan.



-H-
Habibe: Sevgili, seven dost.
Hacer: Taş, kaya parçası, çakıl.
Hafize: Koruyucu, esirgeyici.
Hale: Ayın çevresindeki ışık halkası.
Halenur: Kutsal ışık, aydınlık daire, hale.
Halide: Sürüp gelen, sürekli, geç yaşlanan.
Hamide: Şükredici, hamd edici.
Hamiyet: İnsanın aile ve ülkesini koruma çabası, iyilik severlik.
Handan: Güleç, sevinçli, şen şakrak.
Hande: Gülüş, gülme, açılma.
Hanım: Soylu kadın, bayan.
Hanife: Allah'ın birliğine inanan, iman eden.
Harika: Eşyanın tabiatı dışında, doğa üstü, garip şey, olağanüstü.
Hasibe: Değerli, soyca temiz, soylu.
Haslet: Doğuştan gelen güzel huy.
Hasna: Çok güzel kadın.       
Hatice: Erken doğan kız çocuğu.
Haver: Gün doğusu, ortak.
Havle: Güçlü, kuvvetli, takatlı, kudretli.      
Havva: Yaratılan ilk kadın, bir şeyin kıvamı, olgun.
Hayal: Varmış, olmuş gibi zihinde canlandırılan imge, görüntü.
Hayat: Yaşam, doğumdan ölüme kadar geçen süre.
Hayriye: Hayırla, iyilikle ilgili.
Hayrunnisa: Kadınların hayırlısı, iyisi.         
Hazal: Kuruyup dökülen ağaç yapraklarının güzelliği.
Hazan: Sonbahar, güz.
Hazar: Barış.
Hediye: Armağan,  ikram olarak verilen şey.
Helin: Yuva.
Henna: Kına ağacı.
Hera: Mitolojide analığın yüceliğini temsil eden tanrıça.
Hesna: Güzel, hanımefendi kadın.
Heves: Bir şeye duyulan istek.
Hevin: Aşk, sevda.
Hicran: Ayrılık, bir yerden ayrılmak, ayrılığın sebep olduğu dayanılmaz acı.
Hicret: Bir ülkeden başka birine göç etmek.
Hilâl: Ayın yay biçimindeki görünüşü, yeni ay, ayça.
Hilde: Kurtulmak, yükselmek, ilerlemek.
Hülya: İnsanın kurduğu tatlı düş, sevda.
Hüma: Efsanelerde geçen, yere konmayıp sürekli gökte kaldığına inanılan cennet kuşu.
Hümeyra: Kızıllık, pembelik.
Hüner: Marifet, beceri, herkesin yapamadığı şeyleri yapmak.
Hürmüz:Zerdüşt dininde, iyilik ve hayır tanrısı.
Hürrem: Sevinçli, güler yüzlü, hoş vakit geçiren.
Hürriyet: Özgürlük, iradesine göre karar veren, kendine ve başkasına zarar vermeyecek şekilde serbest.
Hüsnâ: En güzel, pek güzel.
Hüsniye: Güzellikle ilgili, güzelliğe ait.
Hüsnügül: Gül gibi güzel.
Hüsün: Güzellik.
Hüveyda: Apaçık, belli, besbelli.



-I-
Iğıl: çok yavaş akan su.
Ilgaz: Atın dört nala koşması, hücum, akın.
Ilgım: Serap.
Ilgın: beyaz ya da pembe, çiçekli, çok hafif yapraklı bir ağaççık.
Ilgıt: Esinti ve akış için kullanılan yavaş yavaş anlamında.
Ilım: Uzlaşmacı yumuşaklık.
Irmak: Akarsuların en büyüğü.
Işık: Cisimleri görmeyi, renkleri ayırt etmeyi sağlayan fiziksel enerji, aydınlık, nur.
Işıl: Işıklı parıltı.
Işılay: ışıltılı ay, parlayan ay.
Işılay: Ay ışığı.
Işıltı: Parıltı, titrek ışık.
Işın: Bir kaynaktan belli bir doğrultuya giden ışık çizgisi.
Işınbike: Aydınlık saçan kadın.
Itır: Güzel koku, el ve yüze sürülen çiçek özü, esans.



-İ-
İclal: Ağırlama, ikram, büyüklük, ululuk.
İdil: Kır yaşamı içinde aşk konusunu işleyen kısa şiir, Volga ırmağına Türkler'in verdiği ad.
İdilsu: Su için yazılmış şarkı.
İffet: Namuslu, helalı isteyen, haramdan kaçan.      
İhsan: Bağış.
İkbal: Baht açıklığı, işlerin yolunda gitmesi.
İlayda: Su perisi.
İlbüke: İlbey hanımı, seçkin hanım.
İlcan: Ülkenin canı, sevdiği.
İlgi: İki şey arasındaki ilişki, bir şeye duyulan merak, eğilim.
İlgin: Yabancı, gurbette yaşayan.
İlgün: Ülke güneşi, başkaları, yabancılar.
İlkay: Ayın ilk hali.
İlkbahar: Yılın ılık mevsimi.
İlkben: Ben ilk'im anlamında.
İlkcan: İlk doğan çocuklara verilen ad.
İlke: Temel alınan düşünce, kural, ana görüş ve inanış.
İlkgüz: Eylül ayı.
İlkim: İlk çocuğum anlamında.
İlkin: İlk çocuklar için kullanılan adlardan, önce, öncelikle.
İlknur: İlknur ilk gelen ışık.
İlkyaz: İlkbahar, bahar sonu, yaz başlangıcı.
İlma: Parlatma, belirleme, işaret etme.
İlsel: İlle ilişkili, yurtla ilgili.
İlsu: Ülkenin suyu, bereketi.
İlter: Yurdu koruyan, yurtsever.
İmer: Zengin,varlıklı.
İmge: Düş, hayal, görüntü, tasarım, zihinde tasarlanan, düş  gibi gerçekleşmesi özlenen şey.
İmran: Evine bağlı, evcimen anlamında, mutluluk.
İmren: İmrenmek fiilinden, görünen şeyi edinme isteği.
İnanç: İnanılan şey.
İnci: Süslemede kullanılan, istiridyede yetişmiş değerli madde.
İncilay: Parlama, ışıldama.
İncinur: İnci gibi ışıklı, parlak.
İpar: Yüksek dağların kar tutmayan yerlerinde yetişen çiçek.
İpek: İpekböceği kozasından elde edilen ince, parlak kumaş.
İrem: Bahçeleriyle ünlü masal kenti, cennet, şam ya da yemende bulunduğu ileri sürülen eski ünlü bahçe.
İren: Özgür, serbest.
İris: Mitolojide tanrıların elçisi.
İsmihan: Hükümdar ismi.
İyem: Güzellik, iyilik.
İzel: El izi anlamında.
İzem: Büyüklük, ululuk.
İzgi: Güzel, adaletli, zeki.
İzim: Önceden bulunduğum yerde bıraktığım belirti anlamında.




-J-
Jale: Çiğ, kırağı, sabahları otların üzerinde olan su damlaları, şebnem.
Jalenur: Parlayan, ışıldayan çiğ.
Janseli : Güneşin doğduğu yer (çerkez ismi).
Janset  : Güneşin doğuşu (çerkez ismi).
Jasmin: Yasemin.
Jeyan: Kızan, kükreyen.
Jinsal: Çağ, yaş, dönem.
Jülide: Dağınık, karmakarışık, saç.


-K-
Kader: Alınyazısı, yazgı.
Kadriye: Değerle ilgili, itibar, onur.
Kainat: Var edilen şeylerin hepsi, yaratılanlar.
Kamelya: Pembe, kırmızı, beyaz çiçekler açan bir süs bitkisi.
Kamer: Ay, mecazi parlak ve güzel anlamında.
Kamil: Tam, eksiksiz, kemale ermiş, bilgin, bilgili.
Kamuran: İstediğine ulaşmış, mutlu.
Karaca: Rengi karaya yakın, esmer, Avrupa ve Asya'nın ılıman bölgelerinde yaşayan kısa ve çatallı boynuzlu bir memeli hayvan.
Karanfil: Kokulu bir çiçek.
Kardelen: Kar kalkmadan çiçek açan süs bitkisi.
Karmen:Parlak kırmızı.
Kayra: Allah’tan geldiğine inanılan iyilik, ihsan, lütuf.
Keriman: Kerimin çoğulu,  keremi bol, cömert.
Kerime: Cömert, ulu, büyük, kız çocuk.
Kevser: Madden ve mânen çok nesli kalabalık, cennetteki meşhur havuz.
Kezban: Aslı “kedbanu”, ev kadını,evi çekip çeviren.
Kırağı: Çiğ, şebnem.
Kısmet: Talih, nasip, kader.
Kıvanç: Sevinç.
Kıvılcım: Yanmakta olan bir maddeden sıçrayan küçük ateş parçası.
Kıymet:Değer, paha, bedel.
Kızıltan: Kızıl renk almış tan.
Kiraz: Gülgillerden bir meyve ağacının sulu tek çekirdekli meyvesi.
Kösem: Sürünün önünden giden, yol gösteren koç, cildi temiz, pürüzsüz.
Kudret: Kuvvet, takat, güç, varlık, ehliyet, kabiliyet.         
Kuğu: Beyaz tüylü bir su kuşu.
Kumru: Sevgilisine düşkünlüğüyle bilinen güvercin benzeri bir kuş.
Kumsal: Kumla örtülü deniz kıyısı.
Kutan: Kutlu, kutsal, mutlu.              
Kutay: Kutlu, uğurlu ay.
Kutsal: Güçlü bir dinsel saygınlık.
Kuzey: Bir yön.
Kübra: Büyük, ulu, büyük önerme.
Kündem: İtaatli, saygılı.



-L-
Lal: parlak, koyu kırmızı renkte olan.
Lale: Yaprakları uzun, çiçekleri kadeh biçiminde çeşitli renkleri olan soğanlı bir süs bitkisi.
Lalehan: Lalelerin sultanı.
Lalezar: Lale yetiştirilen yer, lale bahçesi.
Lamia: Parlayan, parlak.
Latife: Yumuşak, hoş, güzel, nazik, güldüren güzel söz, şaka.
Lema: Parıltı, parlayış.
Leman: Parlama, parıltı, titrek parıltı.
Lemide: Parlak, parıldayan.
Lemis: Dokunma, elleme.
Lerzan: Titreyen, titrek.
Letafet: Latiflik, hoşluk, yumuşaklık.          
Leyan: Parlayan, parlayıcı, konfor, lüks hayat.
Leyla: Saçları gece gibi simsiyah olan kadın, çok karanlık gecede görülen ışık.
Leylifer: Gece ışığı.
Lila: Açık eflatun.
Linet: Sürgün.
Lütfiye: İyi muamele, güzellik ve hoşlukla ilgili.


-M-
Macide: Şan, şeref sahibi.
Mahinev: Yeni doğmuş ay.
Mahire:  Hünerli, becerikli.
Mahiye: Aylık.
Mahperi: Güzeller güzeli.
Mahpeyker: Ay yüzlü parlak ve nur yüzlü.
Mahru: Ay gibi parlak yüzlü.
Maide: Üzerinde yemekler bulunan sofra, yemek, ziyafet.
Makbule: Alınan, kabul olunan, beğenilen.
Manolya: Bir süs bitkisi, güzel kokulu beyaz çiçekler açan ağaç.
Maral: Dişi geyik.      
Mavisu: Deniz.
Mayda: Narin ince yapılı.
Mayıs: Bir bahar ayı.
Mebruke: Kutlu kadın (mübarek kelimesinin dişisi).
Mebşure: Yüzü güzel, endamlı.
Mediha: Övülen, beğenilen, sevilen kadın.
Mefharet: İftihar eden, övünme, kıvanç.
Mefkure: Ulaşılmak istenen en yüce amaç.  
Mehir: Ay parçası.
Mehlika: Ay yüzlü.
Mehpare: Ay parçası gibi güzel.
Mehtap: Ay ışığı, dolunay.
Mehveş: Ay gibi güzel kadın.
Melahat: Güzellik, güzel yüzlülük, yüzünde tatlı ifade olmak.
Melda: İnce ve taze bedenli.
Melek: Masûm, halim, selim, tanrı katında bulunan ruhani varlıkların her biri, pek güzel, yumuşak huylu ve masum mecazi.
Meliha: Güzel, şirin, sevimli.
Melike: Kadın hükümdar, padişah eşi.
Melis: Bal, bal arısı.
Melisa: Baklagillerden, yaprakları limonu andıran kokulu bir bitki.
Melodi: Ezgi, müzik parçası.
Meltem: Yazın karadan denize doğru esen yel.
Menekşe: Mor beyaz renkli, kokulu, yuvarlak yapraklı bir çiçek.
Menfuse: Pek hoş, çok hoşa giden, en güzel.
Meral: Dişi geyik, ceylan, (maral) .
Mercan: Deniz dibine ağaç gibi kök salarak büyüyen, hayvan gibi duyguya sahip, kırmızı renkli, kalker iskeletli bir canlı türü.
Meriç: Bulgaristan’la olan sınırımızda bulunan bir nehir.
Merih: Dokuz gezegenden biri (mars).
Merve: Mekke'de safa dağının karşısındaki kırmızı renkli tepenin adı.
Meryem: İsa peygamberin annesinin adı, dinine bağlı kadın.
Merze: Mercan.
Mesadet: Mutlu.
Mestinaz: Süzgün bakışlı.     
Mevhibe: Bahşiş, ihsan, bağış.
Meysere: Zenginlik, rahatlık.
Meyyal: Meyleden, aşırı istekli, fazlaca eğilen.
Mısra: Manzumenin satırlarından her biri.
Mihman: Misafir.
Mihriban: Dost, sevgili,  iyi yürekli, güler yüzlü.
Mihrican: Dost, sevgili, sonbahar.
Mihrigül: Güler yüzlü, dost, sevecen, güzel.
Mihrimah: güneş ile ay.
Mihrinaz: Çok nazlı.
Mihrinur: Güldüğünde ışıklar saçan.
Mimoza: Bir süs bitkisi, mimoza yaprağına dokununca toplanan bir çiçek.
Mina: Mine, liman, şişe, cam, billur.
Mine: İnce ve parlak nakış, madenler üzerine vurulan renkli cam tabakası, şişe, cam, billur sırça.
Mine: Maden eşya üstündeki renkli sır tabakası.
Miray: Yılın ilk aylarında doğan, güneş gibi ay gibi parlayan.
Mircan: Güneş gibi aydınlık.
Mualla: Makam ve rütbece yüksek olan
Muattar: Güzel kokulu
Muazzez: İzzet ve şeref sahibi, değerli.        
Muhabbet: Sevgi.
Muhaddere: Namuslu, iffetli, örtülü Müslüman.
Muhterem: Saygın, saygıdeğer.
Mukadder: Alın yazısına inanan, kader, alın yazısı.
Mukaddes: Kutsal olan , mübarek olan.
Munise: Sıcak kanlı, sevimli.
Muzaffer: Zafer kazanan, üstün gelen.
Mübeccel: Yüceltilmiş, büyütülmüş, tebcil edilmiş.
Müberra: Aklanmış, temize çıkarılmış.
Mübeşşer: Müjdelenen, iyi haber verilip sevindirilen.
Mübeyyen: Açıklanmış ortaya çıkarılmış.
Mücella: Parlak, cilalanmış.
Müesser: Eser bırakan, eser sahibi.
Müge: İnci çiçeği.
Müjde: Sevindirici haber, iyi haber getirene verilen bağış.
Müjgan/Müjgen: Kirpikler.
Mükrime: İkramı bol olan.
Münevver: Aydınlatılmış, kültürlü ve bilgili, aydın.
Münire: Işık veren, aydınlatan.
Münteha: Netice, son yer.
Mürüvvet: İnsanlık, mertlik, sevinçli günlerini görme.
Müşerref: Onurlandırılmış, şerefli kılınmış.
Müveddet: Sevgi, dostluk, muhabbet.
Müyesser: Kolayca yapılan nasip olan.
Müzehher: Çiçekli, çiçek açmış, çiçeklenmiş.          
Müzeyyen: Süslü, süslenmiş, bezenmiş.



-N-
Naciye: Kurtulmuş, selamete kavuşmuş.
Nadide: Az bulunur, görülmemiş, çok değerli.
Nadire: Az bulunan, seyrek, ender bulunan.
Nağme: Güzel uyumlu ses, ezgi.
Nahide: Venüs gezegeni, ergenlik çağında genç kız.
Nakşıdil: Gönül nakışı.
Nalan: İnleyen, ağlayan, sızlayan, figan eden.         
Narin: İnce, ince yapılı, kibar.
Naşide: Şair, şiir okuyan ve yazan.
Naz: İsteksiz gibi görünen, çekingen davranış.
Nazan: Cilve yapan, nazlanan, nazenin.
Nazende: Naz eden, nazlı.
Nazenin: Çok nazlı, narin, ince yapılı.
Nazer: Nazar.
Nazgül: Gül kadar güzel olan, nazlı.
Nazik: İnce, narin, zarif.
Nazikendam: Narin yapılı.
Nazlı: Naz yapan, işveli, edalı.
Nazlıhan: Naz yapan han soylu anlamında.
Nazmiye: Vezinli ve kafiyeli sözle, nazımla ilgili.
Nebahat: Onur, şeref, ün.
Necla: Evlat, çocuk, soylu.
Necmiye: Yıldızlarla ilgili, yıldızlara ait.
Nedret: Az bulunan, ender.
Nefise: Çok güzel, değerli.
Nehar: Gündüz .        
Nehir: Akarsu, ırmak.
Nehire: Gereğinden fazla.
Nemika: Mektup.
Nergis: Bir süs bitkisi, mitolojide kendi güzelliğine hayran kalan kişi.
Neriman: Pehlivan, kahraman, yiğit.
Nermin: Yumuşak, narin, ince.
Nesli: Soylu.
Neslihan: Han soyundan, sevgi ile hükmeden.
Neslişah: Şah soyundan.
Nesrin: Yaban gülü.
Neşe: Sevinç, gönül ferahlığı.
Neşide: Ünlü mısra, beyit, manzume.           
Neşve: Keyif, neşe.
Neva: Ses, ahenk, güç, zenginlik, Türk müziğinde bir makam.
Nevade: Torun anlamında.
Neval: Talih, kader, kısmet.
Nevbahar: İlkbahar, ilkyaz.
Nevbaht: Talihi yeni.
Nevber: Yeni yetişmiş turfanda sebze, meyve.        
Nevcivan:  Taze, genç, delikanlı.
Neveda: Herkesten ayrı bir edası olan.
Neveser: Türk müziğinde Dede Efendi'nin bulduğu bileşik bir makam.
Nevgece: Yeni yeni oluşan gece.
Nevgül: Yeni açmış gül.
Nevid: Yeni, yepyeni.
Nevin: Yeni, yepyeni, yeni şey.
Nevinbal: Taze yeni yetişmiş fidan.
Nevinur: Çeşitli görünümde ışıklar.
Nevra: Beyaz çiçek, ışıklı olma, parlaklık.
Nevres: Yeni yetişen, genç taze.       
Nevsal: Yeni yıl.
Nevvare: Nurlu, ışıklı, parlak, ağaç çiçeği.   
Neyir: Işıklı, aydınlık, parlak.
Nezafet: Temizlik, paklık.
Nezahat: İç temizliği, paklık.
Nezaket: Naziklik, zariflik, incelik, edep.
Nezihe: Temiz, pak.
Nida: Seslenme, çağırma, seslenen.
Nigahban: Gözcü, bekçi.
Nigar: Resim kadar güzel sevgili, nakış, resim.
Nihal: Fidan, genç, fidan gibi ince yapılı.
Nihan: Saklanmış, gizli olan, sır.
Nil: Çivit, Mısır'da bir nehir.
Nilay: Işıklı mavi, ışıklı lacivert.
Nilgün: Lacivert renkli, çivit renginde.
Nilüfer: Durgun sularda yetişen, değişik renkli ve uzun ömürlü su bitkisi.
Nimet: İyilik, iyi bir yaşantı için gerekli şeyler.
Niran: Nurlar, aydınlıklar, ışıklar, ateş.
Nisa: Kadın, kadınlar.
Nisan: Gelin çiçeği, ilkbaharın ilk ayı.
Nur: Aydınlık, parıltı, parlaklık.
Nural: Kutsal ışık.
Nuran: Nurlu, ışıklı, aydın.
Nuray: Işık saçan, ay ışığı gibi nurlu.
Nurbanu: Işıklı hanım, nurlu hanım.
Nurcan: Aydınlık insan.
Nurcihan: Cihanın nuru, kainatın ışıklı, parlak, nurlu.
Nurçin: Işıklı.
Nurfer: Işık veren, aydınlatan, ferahlatan.
Nurgül: Işıklı gül, gül gibi güzel ve aydınlık.
Nurhan: Aydın hükümdar.
Nurhayat: Mutlu yaşam.
Nuriye: Işıklı, ışıktan gelme.
Nurperi: Bir peri kadar göz kamaştırıcı güzelliğe sahip olan
Nursal: Işıksal, ışıkla ilgili.
Nurseli: Işık seli (yağmuru) anlamında.
Nursen: Işık gibi nurlu.
Nurseza: Nura layık, ışığa, aydınlığa layık anlamında.
Nurşen: Işık gibi şen ve güler yüzlü.
Nurşin: Çok lezzetli.
Nurten: Işık gibi duru tenli anlamında.
Nutiye: Gökyüzündeki en parlak yıldız.
Nüket: Nükte, zarif, güzel sözler.
Nükhet: Güzel ve hoş kokulu.
Nükte: İnce anlamlı, düşündürücü şaka söz.



-O-
Oksal: Ok at, oka ilişkin.
Okşan: Sevil, şefkat gör.
Olca: Ganimet, bolluk.
Olcay: Mutlu, talih, baht, ikbal.
Olgaç: Bilgi ve görgüde olgunlaşan.
Omay: Gözde, sevilen, beğenilen.
Ongu: Sağlık, mutluluk.
Ongül: Ön ayak olmak, ilk gül.
Orkide: Salepgillerden güzel çiçekli birtakım bitki türlerinin ortak adı.
Oya: Bir nesneye oyularak yapılan süs, genellikle ipek veya ibrişim ile iğne, mekik, tığ kullanılarak yapılan ince dantel.
Oya: Dantel, süs, küçük kız kardeş.
Oylum: Hacim, dirim, içi oyulmuş, çukur duruma getirilmiş, üç boyutluk etkisi, mimarlıkta mekan karşılığı.


-Ö-
Ödül: Armağan.
Öğün: Öğüt, tavsiye.
Ömür: Yaşama süresi, hayat.
Önay: Yeni çıkmış ay.
Öngül: Direnen, inatçı, kılavuz.
Örgün: Türlü ve düzenli parçalardan oluşan.
Övgü: Övme, övmek için söylenen söz.
Övgün: Övülmüş, övülen kişi.
Övünç: Övünmeye yol açan ya da hak kazandıran şey, kıvanç.
Öykü: Hikaye, ayrıntılarıyla anlatılan olay.
Özben: Bireyin kendi varlığı, gerçek ben anlamında.
Özde: Kişinin kendi içinde, özünde, canda olan.
Özden: Özle, öz varlıkla, gerçekle ilgili.
Özen: Büyük hassasiyet göstermek.
Özge: Yabancı, iyi, güzel, cana yakın, şakacı.
Özgen: Başına buyruk, rahat.
Özgül: Gerçek gül, benim gülüm anlamında.
Özgür: Herhangi bir kısıtlamaya, zorlamaya, koşula bağlı olmayan, başına buyruk, hür.
Özlem: Bir şeye karşı duyulan istek, bir kimseyi ya da bir şeyi görme, kavuşma isteği.
Özlen: Görme isteği uyandır, kavuşma isteği ver, seni özlesinler.
Öznil: Nil gibi verimli.
Öznur: Özü ışıklı, aydınlık.
Özsu: Besleyici su, besisuyu, bitkilerin dokularında bulunan su.
Özten: Güzel tenli.
Özün: Hak edilmiş ün.
Pakize: Çok temiz, hoş ve güzel saf, iyi, lekesiz.



-P-
Pamira: Orta Asya'da bir yayla.
Papatya: Baharda çiçek açan bir kır bitkisi.
Parla: Parlamak fiilinin emir kipi, 3. tekil şahıs.
Pelin: Siyah ve beyaz renkte acı kokulu bir tür bitki.
Pembe:  Açık kırmızı renk.
Pendiye: Öğüt veren.
Perçem: Kahkül.
Peren: Ülker yıldızı.
Peri: Çok güzel, çekici, dişi cin.
Peride: Uçarak yükselmiş, rengini atmış.
Perihan: Peri padişahı, perilerin başı.
Perran: Uçan, uçucu.
Pervin: Ülker yıldız takımı (süreyya).
Petek: Arı kovanı, bal mumundan yapılan hazne.
Peyda: Belli, açık, ortaya çıkmak, oluşmak.
Pınar: Büyük su kaynağı.
Pırıltı: Pırıldayan şeyin çıkardığı ışık.
Piraye: Süs, bezek.



-R-
Rabia: Dördüncü.
Rahime: Müminlere çok acıyan kadın.
Rahşan: Parlayan, parlak, aydınlık, ışıltı.
Rana: İyi, güzel, yumuşak, hoş.
Ravza: Bahçe, yeşilliği bol, çiçekli bahçe.
Rayiha: Koku, güzel koku.
Rebia: Bahar.
Refhan: Varlık içinde yaşayan, bolluk içinde bulunan.
Remide: Ürkmüş, korkmuş, ürkek, korkak.  
Renan: Çok ses çıkaran, çınlayan.
Rengin: Boyalı, renkli, hoş, latif ve güzel.
Reside: Ermiş, yetişmiş, olgunlaşmış.           
Revan: Yürüyen, giden, akan, akıp giden.
Reyhan: Yaprakları güzel kokan bir süs bitkisi, fesleğen.
Rezzan: Ağırbaşlı, onurlu, vakur, ciddi.
Rikkat: İncelik, naziklik.       
Rima: Dişi ceylan yavrusu.
Rugeş: Canlı yüzlü, taze yüzlü.
Ruhan: Güzel kokulu.
Ruhsar: Yanak, yüz, güzel yüz.
Ruhşen: Neşeli, canlı.
Ruhugül: Gül kadar temiz bir ruha sahip olan.
Ruken: Güler yüzlü, müjde veren.
Rukiye: Büyü, sihir, büyüleyici güzellikte.
Rumeysa: Büyük yıldız.        
Ruşen: Aydın, parlak, belli, aşikar, apaçık.
Ruzenin: Çiçek gibi güzel yüzlü.
Rüçhan: Üstünlük.
Rüveyda: Hoş, ince, nazik, zariflik.
Rüya: Düş, gerçekleşmesi imkansız durum, hayal, gerçekleşmesi beklenen şey, umut.




-S-
Saadet: Mutlu, mutluluk.
Saba: Gün doğusundan esen hafif ve tatlı rüzgar,  Türk müziğinde bir makam.
Sabah: Günün ağarmasıyla başlayan ilk saatler.
Sabahat/Sebahat: Güzellik, latif, yüzü güzel.
Sabiha: Yüzen, yüzücü, bir şeyi elde etmiş olan, hoş.
Sabite: Yerinde duran, kımıldamayan.
Sabriye: Sabırlı, sabırla ilgili.
Sacide: Secdeye varan, yere yüz süren.
Safiye: Katıksız, katışıksız saf.
Sahra: Çöl, kır, ova.
Saime: Oruç tutan, oruçlu.
Sakine: Oynamayan, kımıldamayan, durgun.
Saliha: Yararlı, iyi, elverişli.
Salime: Eksiksiz, sağ, sağlam.
Samime: Bir şeyin temeli, en köklü yeri.
Sanem: Put, put kadar güzel, çok güzel.
Saniye dakikanın 60'ta biri süresinde zaman birimi, ikinci.
Sara: Halis, saf, katkısız.
Sare: Olmak, oldu, topluluk, sıçrayan, atlayan.
Sargın: Albenili, çekici, büyüleyici, hoşa giden, sevimli, güzel.
Satıa: Meydana çıkan, yükselen, nur saçan, parlak.
Saye: Gölge, koruma, yardım, sahip çıkma.
Saygın: Sayılan, sevilen.
Sayıl: Her zaman saygı gör.
Sebla: Uzun kirpikli göz.
Sebu: Testi, şarap kabı.
Seçil: Beğeni, sevgi, üstünlük gösterilen.
Seçkin: Benzerler arasında nitelikleriyle göze çarpan, elit.
Seda: Ses, doğa veya bir engele çarpıp geri dönen ses, yankı.
Sedef: Midye ve istiridye gibi hayvanların beyaz ışıltılı parlak kabuğu.
Seden: Uyanık, tetikte, gözü açık olmak.
Segah: Doğu müziğinin makamlarından.
Seha: Eli açık, cömert.
Sehavet:  Cömertliği seven.
Seher: Tan ağartısı, ortalığın aydınlandığı an.
Sekine: Gönlü rahat.
Sel: Taşkın su.
Selda: Bir söğüt cinsi.
Selen: Haber, havadis, kulakla duyulan, işitilen.
Selin: Gür akan su.
Selinti: Ufak sel.
Selis: Akıcı söz.
Selma: Barışçı, itaatli, iyi yolda, selamette olma.
Selmin: Barış ve sevgi duygusuyla dolu olan.
Selvi: Yaz kış yeşil kalan ince uzun bir ağaç.
Selvican: Selvi seven,  selvi canlı.
Sema: Gökyüzü, göç.
Semahat: Cömert, iyiliksever, el açıklığı.
Semanur: Nurlu gökyüzü.
Semen: Yasemin çiçeği, semizlik.
Semiha: Cömert gönüllü, eli bol.
Semin: Değerli, pahalı.
Semiramis: Babil'in asma bahçelerini kurduran Asur kraliçesi.
Semra: Esmer kadın, esmer, kumral renkte, esmer güzeli.
Sena: Övmek, methetmek, şimşek parıltısı, yücelik.
Senahan: Metheden, alkışlayan, öven.
Senar: Yar, aşık, seven insan.
Senay: Ay gibi güzelsin.
Senem: Arapça'da kendine tapılacak kadar güzel olan kadın, sevgili, güzel.
Seniha: Yüce, yüksek.
Sera: Varlıklı olmak, yer, toprak, ok yapımında kullanılan bir ağaç.
Serap: Çölde uzaktan su gibi görünen ışık yanıltmacı.        
Seray: Ay gibi güzel.
Seren: Gemi direği.
Serin: Ilıkla soğuk arası.
Serma: Kış soğuğu.
Serpil: Gelişmek, büyümek.
Serpin: Yağmur.
Serra: Rahatlık, kolaylık.
Sertap: Pırıltılı baş, ışıltıların başı, inatçı.
Seval: Severek alınan.
Sevda: Vurgunluk, tutkunluk, aşk, arzu, kuvvetli istek.
Sevde: Esmer güzeli.
Sevdem: Sevginin en son demi.
Seven: Bir başkasına sevgi duyan.
Sevgi: İnsanı bir şeye ya da bir kişiye karşı yakın ilgi ve bağlılık göstermeye yönelten duygu.
Sevgül: Gül gibi sevilen.
Sevil: Sevgiye değer, sevilen.
Sevim: Sevmek eylemi, bir kişi ya da bir şeyde bulunan o kişi ya da şeyi başkalarına sevdiren özellik.
Sevinç: İstenilen şeyin olmasıyla duyulan coşku, neşe, iç ferahlığı.
Sevtap: Tapılacak kadar çok sevilen.
Seyhan: Kentten kente yolculuk.
Seylan: Sel, akma, akış.
Seyyal: Akıcı, akışkan, sıvı, yerinde duramayan.
Sezen: Hisseden, sezgili, sezgisi güçlü olan.
Sezer: Açık bir kanıt olmaksızın, olmuş ya da olacak bir şeyi duyumsar.
Sezgi: Sezmek eyleminden sezgi, sezme yeteneği.
Sezin: Sezinleme işi, sezme, duygulu, anlayışlı.
Sıcak: Sıcakkanlı, cana yakın.
Sıdıka: Çok içten ve doğru kimse.
Sıla: Gurbete çıkanın doğup büyüdüğü yer.
Sırma: Altın yaldızlı, ya da yaldızsız ince gümüş tel.
Sibel: Henüz yere düşmemiş yağmur damlası, buğday başağı.
Sim: Gümüş gibi parlak ve beyaz.
Sima: Yüz, çehre.
Simge: Anlamı olan harf,  sembol, bir şeyi anlatan im, imge.
Simirna: İzmir'in eski adı, aynı zamanda amazon savaşçılarının kraliçesinin adı.
Sinem: Benim tenim, benim vücudum, göğsüm.
Sitare: Yıldız.
Solmaz: Güzelliğini, tazeliğini uzun süre koruyan.
Sonat: Bir veya iki çalgı için yazılmış 3-4 bölümlü müzik eseri.
Sonay: Yılın son ayı.
Soneda: Nazlı olmaması temenni edilen.
Songül: Son açan gül.
Songüz: Kasım ayının halk arasındaki adı.
Sonnur: Son ışık.
Sonyaz: Sonbahar.
Suat: Mutlu, mutlulukla ilgili.
Sultan: Hükümdar ailesinden, anne, kız kardeş.
Sumru: Bir şeyin yüksek yeri, tepesi.
Suna: Boylu, poslu, yakışıklı, yaban ördeği.
Sunay: Ay sun, ay ışığı sun.
Surperi: Peri güzeli.
Suzan: Yakan, yakıcı.
Süeda: Saadetli, kutlu, uğurlu.
Sühandan: Güzel konuşan.
Süheyla: Yumuşak ve iyi huylu, mütevazı kadın, güney yönünde görünen parlak yıldızlar.
Sükeyne: Sessiz, sakin, başlı, vakarlı.           
Sülün: İnce narin.
Sümeyye: Ammar bin Yaser'in annesi, ilk İslâm şehidi.      
Sündüs: Ham ipek, altın ve gümüş telle işlemeli ipek kumaş.
Süsen: Nisan-haziran dönemlerinde açan güzel kokulu bir çiçek.
Süveyda: Kalbin ortasındaki kara benek.     



-Ş-      
Şadiye: Sevinç, neşe, mutluluk.
Şahdane: Mutlu, bahtiyar, dindar, temiz yürekli.
Şahika: Şağ tepesi, dağ doruğu.       
Şahmelek: Güzeller güzeli.
Şaziment: Allah adamı- Allah'a ait olan, onun yolundan giden kişi.
Şaziye: Özellikleri kimseye benzemeyen.
Şebnem: Çiğ, gece nemi, jale.
Şefika: Şefkatli, acıması, esirgemesi bol olan.
Şehnaz: Çok nazlı, doğu müziğinde bir makam.
Şehrazat:1001 gece masallarında bir masal kahramanı kadın.
Şehriban: Şehrin en büyük âmiri, vali.
Şelale: Büyük çağlayan, çavlan, akarsunun yüksekten yere düştüğü bölümü.
Şemsinisa: Kadınların güneşi.
Şenay: Şutlu geçen ay.
Şengül: İnsanın içini açan gül, hep şen olup hep gülmek.
Şennur: Işık saçan, neşe saçan.
Şermende: Utangaç.
Şermin: Utanan, sıkılan.        
Şermize: Küçük insan topluluğu.
Şetaret: Şenlik, neşeli olma, sevinç.
Şevval: Arap takviminin onuncu ayı.
Şeybe: Beyaz saçlı, yaşlı, saçı ağarmış.
Şeyda: Aşık, tutkun, çılgın, deli divane.
Şeyma: Bedeninde ben, alemet olan.
Şiir: Zengin sembollerle uyumlu seslerle ortaya çıkan edebi anlatım biçimi.
Şirin: Tatlı, cana yakın sevimli.
Şölen: Eğlence, kutlama, şenlik.
Şule: Alev, ateş alevi
Şükran: Teşekkür eden, minnettar kalan.
Şükriye: Görülen iyiliğe karşı şükretmek , hoşnut olmak.
Şükufe: Çiçek gibi güzel, tomurcuk.



-T-
Taçnur : Mutluluk.  
Tahire : Gün doğusundan esen rüzgar.  
Taibe : Tövbe eden, pişmanlık duyan.
Talha: Güzellik.  
Tamay: Dolunay, ayın on dördüncü.
Tanay: Secde eden.  
Tanseli: Şafak vakti gelen sel. 
Tansu: Göğüsle ilgili, şafak rengi vurmuş su.
Tanyel: Katıksız, arı, seçilmiş.  
Tanyeli: Tan vakti esen rüzgar. 
Tara: Sahur zamanı doğan kız çocuğuna verilen ad.  
Tayyibe: İyi davranış, yatıştırıcı, hoşa giden söz, hoş, çok temiz.
Tenay: Uygun, yakışan, yetkili olan, dine uygun hareket eden.  
Tendü: Öz, asıl.  
Tennur: Yüksek, ulu, aydınlık olan.
Tezer: Çabuk ve erken.
Tıflıgül: Gonca gül.   
Tijen: Taç, taçlar. 
Tilbe: Put, güzel kadın.  
Tiraje: Gök kuşağı, titreyen.
Tuba: Cennette bulunduğun inanılan büyük ağaç, güzellik, iyilik.
Tuğçe: Küçük tuğ. 
Tulü: Doğuş, doğma (güneş için) anlamında. 
Turna: Avrupa ve kuzey Afrika'da yaşayan göçmen kuş türü.
Tutam: Bir desteden parmak uçlarıyla alınabilen, tutmaktan tutam.
Tutku: İradeyi aşan güçlü coşku, ihtiras.
Tülay: Ayın ince ışığı, incelikle, düşünce ile ilgili.
Tülin: Ayın çevresinde görülen ışık halkası, ayna.
Tünay/Tunay: Mehtap, ay ışığı, gece görülen aydınlık.
Türkan: Hakana saltanatta ortaklık eden eşi  .          
Türkü: Yankı, ses.  




-U-
Uğurgül: Uğurlu gül. 
Uhde: Birinin yapmakla yükümlü olduğu iş, görev.
Ulviye: Yüce, yüksek, gökle ilgili.
Ulya: En yüce, en ulu, yüksek.
Umay: Devlet kuşu. 
Umur: Görgü, deneyim.  
Uzel: Usta, becerikli. 



-Ü-
Ülfet: Alışıklık, dostluk, yakınlık duymak.
Ülker: Gökyüzünün kuzey kıyısında bir yıldız takımının adı.
Ülkü: Amaç, ideal.  
Ümeyme: Küçük anne.
Ümmiye: Okur yazar olmayan kadın.
Ümmühan: Hükümdarın annesi.
Ümran: Bayındırlık, uygarlık, medeniyet,ilerleme, mutluluk, refah. 
Ünsel: Ünü sel gibi aşan.
Ünzile: Gönderilmiş.  
Üzgü: Yersiz ve gereksiz olarak çektirilen üzüntü, eziyet.



-V-
Vahibe: Hibe eden, bağışlayan.
Vahide: Tek yalnızca bir tane.
Varide: Gelen, erişen, söylenti.  
Vecahet : Güzel yüzlü, itibarlı, şerefli.
Vedia: Korunması için bırakılan emanet.  
Vedide: Dost, sevgili, çok seven.
Verda: Verdane, verda, gül anlamında.
Vesamet: Güzel olan.
Vesile:Yol, araç, bahane.
Vicdan:Kişiyi davranışları hakkında yargıya iten güç.
Vildan: Kullar, köleler, yeni doğmuş çocuklar.
Vira: Durmadan, aralıksız, sürekli.
Vuslat: Kavuşma, yetişme, ulaşma.



-Y-
Yâdigar: Dost hatırası.
Yağmur: Bulutlardan yeryüzüne düşen su damlacıkları.
Yakut: Aliminyum oksit, yapısında parlak kırmızı renkli değerli taş.
Yaprak: Bitkilerin solunumunu sağlayan, yeşil ve türlü biçimlerdeki ince bölüm. 
Yaren: Dost, arkadaş.  
Yârıdil: Gönül dostu, içten arkadaş.
Yasemin: Çeşitli renklerde kokulu çiçekleri olan bir bitki.  
Yaşam: Hayat, ömür.
Yazgülü: Yaz ve gül tamlaması, yazın açan gül.
Yelda: Uzun ve siyah, yılın en uzun gecesi. 
Yeldem: Çabuk, çevik, çalak.
Yeliz: Ferah yer, aydınlık, rüzgar ve izi.
Yeşim: Açık yeşil ve pembe renkli kolay işlenen değerli bir taş. 
Yeter: Kafi, tamam, gereksinimi karşılayacak nitelikte olan.
Yıldız: Gökyüzündeki ışıklı cisimlerin her biri. 
Yonca: Çiçekleri kırmızı veya mor renkli çayır bitkilerinin genel adı. 
Yosun: Çiçeksiz bitkilerin, suların yüzünde ve dibinde bulunan bir türü.
Yudum: Bir içimlik sıvı. 
Yurdagül: Yurduna güller saçan, güzellik getiren.
Yüksel: Özellikle manevi anlamda yüce ol.



-Z-
Zahide: Dinin yasak ettiği şeylerden sakınan.
Zehra: Çok beyaz, parlak yüzlü.
Zehre: Çiçek.
Zekavet: Çabuk anlıyan, tez kavrıyan.
Zekiye: Aklı, zekası olan, çabuk kavrayan.
Zeliha: Züleyha, su perisi.
Zennan: Kadınlar. 
Zennur: Zinnur, nurlu, ışıklı. 
Zerafet: Kibar, incelik, zariflik.
Zeren: Anlayışlı, kavrayışlı.
Zerengül: Altın gibi gül.
Zerin: Altından ya da altına benzer olan.
Zerişte:Altın tel, sırma.
Zerrin: Altından yapılmış, nergis, altın gibi parlak ve kıymetli.
Zeyneb: Süs, bezek, değerli taşlar, mücevher.
Ziba: Süslü, bezekli, yakışıklı güzel.
Zinnur: Nurlu, ışıklı, nur sahibi, parlak, bahtiyar.
Zişan: Şanlı, şerefli, bir tür lale. 
Ziynet: Süs, süs eşyası.
Zuhal: Satürn gezegeninin adı.
Zulal: Hafif, güzel, soğuk su.
Zübeyde: Öz, cevher, en seçkin, hülasa.
Zühal: Dokuz gezegenden altıncısı (Satürn).
Zühre: Çoban yıldızı, venüs.
Zülal: Saf, temiz, hafif tatlı su.  
Züleyha: Su perisi,  hz. Yusuf'un karısı, Kur’anı Kerim’de bir sure adı. 
Zülfibar: Dağılmış, yayılmış saç.
Zülfiyar: Sevgilinin saçı.
Zülfiye: Saçları çok güzel olan.
Zümra: Akıllı, çabuk kavrayan kadın. 
Zümrüt: Cam parlaklığında, yeşil renkte, saydam bir süs taşı.