Anne Babalar İçin Çocuk Gelişimi Öyküleri













İBRETLİ BİR HİKAYE


            Bir gün çocuğum doğdu. O dünyaya geldiğinde yetişmem gereken uçaklar ve ödenmesi gereken faturalarla meşguldüm. Ben uzaklardayken yürümeyi öğrendi. Konuşmayı da öyle. Bense daha çok para kazanmak istiyordum.
            Çocuğum biraz büyüdüğünde “Senin gibi olmak istiyorum baba!” Demeye başladı. “Ben de büyüyünce senin gibi olacağım!” diyordu. İşyerine telefon açıp, “Baba, eve ne zaman geleceksin?” diye sorardı ikide bir. “Ne zaman geleceğimi bilmiyorum oğlum. Ama geldiğimde birlikte güzel vakit geçireceğimizden emin olabilirsin!”
            Yıllar öyle geçip gitti. Oğlum 10 yaşına geldi. Ona güzel bir top aldım. “Top için teşekkürler baba!” dedi. “Bu hafta sonu tamamlamam gereken işler var! Bugün olmaz. Haftaya tamam mı?” diye sordum. “Tamam” dedi. Fakat yüzündeki tebessüm gitmedi, “Büyüyünce ben de senin gibi olmak istiyorum baba!” diye tekrarladı:
            Yıllar böylece geçip gitti. Oğlum önce ilkokuldan, sonra liseden, sonra üniversiteden mezun oldu. bu durumda başka birçok baba gibi benim de söyleme gerekenler vardı. “Seninle gurur duyuyorum oğlum! Gel şöyle biraz oturalım. Sana diyeceklerim var!” dedim. Başını salladı ve gülümseyerek “Arkadaşlara sözüm var baba! Arabanın anahtarlarını istiyorum, sonra görüşürüz!” karşılığını verdi.
            Yıllar öylece geçip gitti. Emekli oldum. Artık bol bol vaktim vardı. Oğlum başka şehirde iyi bir iş sahibi olmuştu, orada yaşıyordu. Bir gün ona telefon  ettim. “Eğer sence de uygunsa hafta sonu buraya gel de hasret giderelim!” dedim. “Sevinirim baba! Bir bakayım, müsait vakit bulabilirsem gelirim. Ama şu sıralar işlerim çok yoğun. Fakat seninle görüşmeyi bende istiyorum baba!” dedi. “Peki ne zaman gelirsin oğlum?” diye sordum. “Ne zaman olur bilmiyorum, şimdi bir iş görüşmem var, ona yetişmem gerek. Sonra ararım seni. Geldiğimde birlikte güzel vakit geçireceğimizden emin olabilirsin!” dedi.
            Ve telefonu kapattığında oğlumun çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini anladım. Çocukluk hayalini gerçekleştirdiğini… Örnek aldığı babasına benzediğini… Büyüyünce tıpkı babası gibi olduğunu…


                                               BENİ AFFET!

           
            Evliliğinden beri evinde kalan babası yüzünden eşiyle devamlı tartışıyordu. Eşi babasını istemiyor ve onun evde fazlalık olduğunu düşünüyordu. Tartışmalar bazen inanılmaz boyutlara ulaşıyordu.
            Yine böyle bir tartışma anında eşi bütün bağları kopardı ve “Ya ben giderim, ya da baban bu evde kalmayacak!” diyerek rest çekti.
            Eşini kaybetmeyi göze alamazdı. Babası yüzünden çıkan tartışmalar dışında mutlu bir yuvası, sevdiği ve kendini seven eşi, bir de çocukları vardı. eşi için çok mücadele etmişi evliliği sırasında. Ailesini ikna etmek için çok uğraşmış ve türlü sıkıntılarla karşılaşmıştı. Hala onu çok seviyordu.
            Çaresizlik içinde ne yapacağını düşündü ve kendince bir çözüm yolu buldu. Yıllar önce avcılık merakı yüzünden kendisi için yaptırdığı kulübe tipi dağ evine götürecekti babasını. Haftada bir uğrayacak ve ihtiyacı neyse karşılayacak, böylelikle eşiyle de bu tür sıkıntılar yaşamayacaktı. Gerekli bütün malzemeleri hazırladıktan sonra yatalak babasını yatağından kaldırdı ve kucakladığı gibi arabaya attı.
            Oğlu Ahmet, “baba bende seninle gelmek istiyorum!” diye ısrar edince onu da arabaya aldı ve birlikte yola koyuldular.
            Kara kışın tam ortalarıydı ve korkunç bir soğuk vardı. kar ve tipi yüzünden yolu zor seçiyorlardı. Minik Ahmet devamlı babasına, “Baba, nereye gidiyoruz?” diye soruyor ama cevap alamıyordu. Öte yandan nerede götürüldüğünün anlayan yaşlı adamsa gizli gizli gözyaşı döküyor, oğlu v torununa belli etmemeye çalışıyordu.
            Saatler süren zorlu yolculuktan sonra dağ evine ulaştılar. Epeydir buraya gelmemişti. Baraka tipindeki dağ evi artık çürümeye yüz tutmuştu, tavan akıyordu.
            Barakanın bir köşesini temizleyip hazırladı ve arabadan yüklendiği yatağı oraya itinayla serdi. Sonra diğer malzemeleri taşıdı. En son da babasını sırtlayarak yatağa yerleştirdi. Tipi adeta barakanın içinde hissediliyordu, içeride fırtına vardı sanki…
            Çaresizlik içinde babasını izledi. Daha şimdiden üşümeye başlamıştı. “Yarın yine gelir, bir yorgan ve battaniye getiririm!” diye dündü. Öyle üzgündü ki, dünya başına göçüyor gibiydi.     
            O, bu duygular içindeyken babasının yüreğine bıçak saplanmış gibiydi. Yıllarca emek verdiği oğlu tarafından bir barakaya terk ediliyordu. Gururu incinmişti, içi yanıyordu ama belli etmemeye çalışıyordu. Minik Ahmet ise olanlara hiçbir anlam veremiyordu. Anlamsızca ama dedesinden ayrılacak olmanın verdiği üzüntüyle sadece seyrediyordu. Artık gitme zamanıydı. Babasının yatağına eğildi yanaklarını ve ellerini defalarca öptü. “Beni affet!” der gibi sarıldı, kokladı. Artık ikisi de kendine hakim olamıyor ve hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. “Buna mecburum!” der gibi baktı babasının yüzüne ve Ahmet’in elini tutup hızla barakayı terk etti.
            Arabaya bindiler. Ahmet, yola çıktıklarında ağlamaya başladı, “Neden dedemi soğuk yerde bıraktın?” diye.
            Babası verecek hiçbir cevap bulamıyordu. “Annen böyle istiyor!” diyemiyordu.    
            Ahmet, “Baba, sen yaşlandığında  ben de seni buraya mı getireceğim?” diye sorunca dünyası başına yıkıldı. O sorunun yöneltilmesiyle birlikte deliler gibi geri çevirdi arabayı. Barakaya ulaştığında “Beni affet baba!” diyerek babasının boynuna sarıldı. Baba oğul sıkı sıkı sarılmış ve çocuklar gibi hıçkıra hıçkıra ağlıyorlardı. Oğlu, “Baba beni affet. Sana bu muameleyi yaptığım için beni affet!” diye hatasını belli ediyordu. babası oğlunun bu sözlerine en anlamlı cevabı veriyordu:
-          Geri geleceğini biliyordum yavrum! Ben babamı dağ başına atmadım ki, sen de beni atasın. Beni bu dağda bırakamayacağını biliyordum oğlum!...


ARKADAŞLIK


            Çocuklarınızın mutlu ve başarılı olmasını istiyorsanız, onlara güzle ahlak ve fazilet sahibi olmayı öğretiniz.
            Kötü karakterli bir genç varmış. Bir gün babası ona çivilerle dolu bir torba vermiş. “Arkadaşlarınla tartışıp kavga ettiğin zaman her seferinde bu tahta perdeye bir çivi çak!” demiş.
            Genç birinci günde tahta perdeye 37 çive çakmış. Sonraki haftalar kendi kendini kontrol etmeye çalışmış ve geçen her gün daha az çivi çakmış.
            Nihayet bir gün gelmiş ki hiç çive çakmamış. Babasına gidip anlatmış durumu. Babası onu yeniden tahta perdenin önüne götürmüş. Gence, “Bu günden başlayarak tartışmayıp kavga etmediğin her gün için tahta perdelerden bir çivi sök!” demiş. Günler geçmiş, haftalar geçmiş. Bir gün gelmiş ki her çivi çıkarılmış. Babası ona, “Aferin, iyi davrandın ama bu tahta perdeye dikkatli bak. Çünkü ok delik var. Artık geçmişteki gibi güzel ve pürüzsüz olmayacak.” demiş. Ve devamla şunları söylemiş: 
-          Arkadaşlarınızla tartışıp kavga ettiğinizde kötü kelimeler kullanıp, birbirinizi kırarsınız. Sonra birbirinizi bir defa affettiğiniz söylersiniz, ama bu delikler öyle kalacak, kapanmayacak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder