İlkokul
Birinci sınıftan başlar başlamaz merhamet aşılanan çocuk, doğruyu daha net
görür. Doğruyu gören yanlıştan uzak durur. Yanlışın farkında olan sakin
denizlerde gezinir. Sakin denizlerde gezinenin kalbi ve beyni açık olur,
bilinmesi gerekeni daha rahat, daha kolay öğrenir.
Sevgili
anne, babalar! Çocuğunuzun elbette ki daha aktif hale gelmesini arzu
ediyorsunuzdur. O halde onların zihinlerinde yer edecek canlı ve cesur izler
bırakmalısınız. Merhamet bu canlı ve cesur izlerden bir tanesidir. Sadece
beyin gözünün açıklığı yetmez, gönül
gözünün açıklığı da gereklidir. Bunun için onlar yaşanmış gerçek temsiller
sunmakta yarar var. Aşağıdaki anlatacağımız öykü böyle bir temsildir:
Hemşire
yorgun ve endişeli genç adamı yaşlı adamın yatağının yanına götürdü. “İşte
oğlunuz geldi!” diye fısıldadı hasta adamın kulağına. Birkaç defa tekrarladı bu
sözleri.
Nihayet
yaşlı adamın gözleri yavaş yavaş açıldı. Geçirdiği ağır kalp krizinden sonra
şimdi bitkin ve halsiz durumdaydı. Onu yatırdıkları oksijen çadırından,
yatağının ucunda duran genci hayal meyal görebiliyordu. Genç adam çadırın
içinden uzanan buruşuk eli ellerin arasına aldı ve parmaklarıyla okşamaya
başladı. Parmaklarından hem sevgi hem de ümit mesajı akıyordu yaşlı adamın
eline.
Hemşire,
gencin oturması için bir sandalye getirdi ve yatağın yanına koydu. Genç adam
bütün yorgunluna rağmen gece boyunca yaşlı hastanın elini tuttu ve ona ümit
dolu sözler fısıldadı. Oğlunu elini sıkıca tutarken zavallı yaşlı adamın
buruşuk yüzü görülmeye değerdi. Evet, belki birkaç dakika sonra ölecekti ama, o
an çocuğunun elini tutuyor olması ona mutluluk vermişti. Şafak sökerken hasta
öldü.
Genç
adam saatlerdir tuttuğu, şimdi ise hayatın terk ettiği eli yatağın kenarına
koydu usulca. Gözlerinden yaş geldi, kımıldamadan bir tek noktaya daldı. Sonra
doğrularak halsiz bedeninin sürükler vaziyette hemşireyi çağırmaya gitti.
Hemşire ölümden sonra yapması gereken işlemleri yaparken hala orada bekliyordu
genç adam. Hemşire işini bitirdikten sonra ona taktir dolu birkaç şey söyledi.
Fakat genç adam hemşirenin sözünün kesti: “Kimsi bu çaresiz adam?” Şaşıran
hemşire, “Sizin babanız değil miydi?” diye sordu. “Hayır babam değildi, onu
daha önce hiç görmemiştim bile!”
Hemşire
daha da şaşırarak, “O halde neden sizi ona götürdüğümde hiçbir şey demediniz?”
Genç adam gülümseyerek şöyle dedi: Oğluna ihtiyaç duyduğunu ve oğlunun burada
olmadığını biliyordum. Ona oğlu olmadığımı söyleyecektim ama o kadar hastaydı
ki, yapamadım. Sadece şunu hissettim: O ANDA BANA İHTİYACI VARDI!”
VEFANIN BÖYLESİ
Uşak
olarak çalışan 10 yaşlarında küçük bir çocuk vardı. bu kimsesiz çocuğa dul bir
kadın acıyarak, çıplak ayaklarına bir çift kundura giydirmişti. O sırada bu
bölgeye gelen bir saray görevlisini, çocuğun zeka ile paryan gözleri ve
güzelliği dikkatini çekti. Çocuğu İstanbul’a getirdi. Onu saraya verdi. çocuk
okula kayıt yaptırıldı. Çocuğa güzelliğinden ötürü Yusuf adı verildi.
Gel
zaman git zaman Yusuf büyüdü, başarıyla okulun da bitirdi. Zamanla yükselerek
paşa oldu.
Bir
gün çocukluğunda yaşadığı bölge olan Nadin Valisi’ne muhafızla mühürlü mektupta
şunlar yazılıydı:
“Emrim
o ki, falan yerde oturan Marya isminde dul bir kadın vardır. Bu torba eğer sağ
ise o dul kadına verilecektir.
Kadın
sağ idi, çok fakir düşmüştü. Torba kendisine teslim edildi. Torbanın içinde bir
çift kundura vardı. kunduraların içi altın doldurulmuştu. Paşa, torbanın içine
kısa bir mektup yazmıştı. “Anacığım, bir kış günü, donmuş çıplak ayaklarıma b
kunduraları giydirdiğin kimsesiz çocuk, ölünceye kadar seni unutmayacaktır.”
Yusuf Paşa, şu an İstanbul’da Aksaray’daki bir semtin adıdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder