Çocuğun
zekası illaki, bir şeyi yapamıyor olmasıyla ölçülmemelidir. Asıl olan onun ruh
dünyasıdır, yani ahlakıdır, davranışlarıdır.
Çocukta
aranması gereken tek şey özünün temizliğidir. Daha 1. sınıftan itibaren bu “öz”
başlar. “Öz” ün temelini sevgi oluşturmalıdır. Sevgi konusunda dünya
Mevlana’yı, Yunus Emre’yi baş tacı yapmıştır. Fakat sevgili anne, babalar
kaçımız Mevlana’dan 10 sayfa bir yazı okumuşuzdur? Kaçımız açıp Yunus Emre’nin
yaşamından 5 sayfa okumuşuzdur. Burada sizlere de düşen görev okumaktır.
Öğrencilerimiz Mevlana’nın hikayeleriyle beslense gerçek erdemliliği yakalar.
Şiir dinleyen, şiir okuyan minik bir yürek suça uzak kalır. Yunus Emre’nin
şiirlerini çocuklarımıza okuyalım, onlara okutturalım. Bu büyük bilgilerin her
ikisi de Türk düşünürüdür.
Aşağıda
anlatacağım hikaye bizim Türk kültürüne has bir hikayedir. İlkokula yeni
başlayan çocuklar hikayelere bayılırlar, ve bu hikayeleri çok rahat anlarlar
da. Böylece havuza girip ruhlarını temiz ve pak tutarlar. Biz bu hikayeleri
çocuklara anlattığımızda gözleri doluyor. İşte bu andan sonra buy yavrucaklar
öğretmeninin, annesini, babasını daha iyi dinler. Sizleri daha çok sevmeye
başlarlar, size karşı sempatiler artar.
İŞTE ÖRNEK BİR HİKAYE
Erkek
kardeşlerinin ikisi de babalarından kalma çiftlikte çalışırlardı. Biri evliydi
ve çok çocuğu vardı. diğeri bekardı. Gün sonunda iki kardeş ürünlerini ve
karlarını eşti bölüşürlerdi.
Bir
gün bekar kardeş kendi kendine “Ürünümüzü ve karımızı eşit bölüşmemiz hiç hakça
değil!” dedi, “Ben yalnızım ve ihtiyacım az.” Böylece, her gece bir çuval
tahılı gizlice kardeşinin evindeki depoya götürmeye başladı.
Bu
arada evli kardeş kendi kendine, “Ürünümüzü ve karımızı eşit bölüşmemiz hiç
hakça değil. Üstelik ben evliyim, eşim ve çocuklarım var, yaşlandığım zaman
bana bakabilirler. Oysa kardeşim yaşlandığı taktirde bakacak kimsesi yok. Allah
korusun bir hastalığa yakalansa hali tek başına ne olur? Diyordu. Böylece evli
kardeş her gece bir çuval tahılı gizlice kardeşinin deposuna götürmeye başladı.
İki kardeş yıllarca ne olup bittiğini anlayamadılar. Çünkü birinin deposundan eksilirken diğeri
ona gizlice götürüyordu, yani her şey aynı oluyordu. Her ikinsin de ambarındaki
tahılın miktarı değişmiyordu.
Sonra
bir gece iki kardeş gizlice birbirlerinin deposuna tahıl taşırken çarpışıverdiler.
Olan biteni o anda anladılar. Çuvallarını yere bırakıp birbirlerine sarıldılar.
Ağlamaklı bir vaziyette şöyle dediler:
“Allah’ım!
Sana şükürler olsun, bana böyle bir kardeş ihsan ettiğin için.”
KİMSE BANA “YAPAMAZSIN” DEMEDİ
Sevgili
anne, babalar! Sakın çocuklarınıza daha işin başında, “işe yaramaz, geri
zekalı, aptal, sen adam olmazsın, yıkıl karşımdan” şeklinde ifadeler
kullanmayın. Çünkü onların benlikleri tam da bu dönemlerde yani 7-12 yaş
arasındaki yaşlarda bu tür negatif benzetmeleri kesinlikle ömür boyu unutmaz.
Çocuğumuzun
tabii hataları olacaktır. Burada söz konusu, onun hataları değil, sizin ona
karşı olan tavırlarınızın nalsı olduğudur. Çünkü, iyi geçinme denilen şey, iki
insanın ikisinin de kusursuz olmaları değildir, karşılıklı birbirlerine
gösterebildikleri saygıdır. “Su küçüğün söz büyüğün” tarzındaki ifadeler tam
bir cesaret kırıcılıktır. Hatta denilebilir ki “yapamazsın”, “zor”,
“anlaşılmaz”, “hayat çekilmez”, “başarısızlık”, gibi kelimeleri kullanmamaya
çalışınız. İşte size bir örnek:
Öğretmen
o gün son derste tahtaya iki matematik sorusu sordu ve ekledi: “Çocuklar bu iki
soru çok zor, yapabileceğinizi zannetmiyorum, bu soruları size ev ödevi olarak
veriyorum.”
O
gün de aksilik ya, orta sıralarda oturan Hakan okula gelmemişti, ödevini kapı
komşusu bir arkadaşından almıştı.
Sabah
oldu ders başladı, öğretmen matematik ödevlerini kontrol etmeye yöneldi. Bütün
kontrolleri bitirdikten sonra, “Hakan oğlum! Yanıma gelir misin?” dedi, “Bu iki
matematik sorusunu kimse yapamamış, bir tek sen yapmışsın, nalsı başardın bunu,
ben yapamazsınız, çok zor demiştim.” Hakan’ın cevabı ilginçti: “Ama öğretmenim,
bana kimse “yapamazsın!” “Bu sorular zor” demedi.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder