Zaman
yaşadığımız hayatın ta kendisidir. İnsanın zamanını nasıl geçirdiği ve ne kadar
etkili kullandığı kendi seçimidir. Seçimlerimizin sonuçlarından kader değil
bizler sorumluyuz. Zaman su misali akıp giderken, bir an için yaşadığımız
zamanın dışına çıkmayı başararak hayatımızı hangi işlerin peşinden sürüklenerek
geçirdiğimizi sorgulamak ve zamanımızı nasıl harcadığımızın çetelesini tutmakla
ilgilenmek önemlidir. Bu konuda zaman algımızın içeriğini analiz etmek söz konusu
olur.
Bireyin,
“kıymet, değer” odaklı bir zaman algısını benimsemeyi tercih etmesi, onun yaşam
kalitesini yukarıya çekecek bir anlayış biçimidir. Zamanı kullanma konusunda
kazançlı çıkmak isteyen, hemen hemen her akıllı birey, önce öncelikler sıralaması
yapması gerektiğinin farkında olmakla birlikte çok az akıllı birey hayatındaki
asıl önemli ve değerli şeylerin farkındadır. Zamanı yönetmek isteyen herkes ilk
iş olarak bir öncelikler listesi yapmayı akıl eder ve fakat çok az kişi listesine ekleyeceği hayati
değere sahip olan ve olmayanı birbirinden ayırt edebilir. Kaç kişi şu an uğruna
gecesini gündüzünü kattığı şey ya da şeyler için ileride asla “keşke” demeyeceğini ve hiç pişmanlık
duymayacağını garanti edeceği anlamlı gayelerin peşinde sürüklenmektedir?
Zamanınızı nasıl harcadığımızı düşünürken, aklınıza ilk gelenler, değerleriniz,
yaşam amacınız, ilkeleriniz, vicdanınız ve döndüğünüz yön ise derin bir nefes
alabilirsiniz. Çünkü kesinlikle ömrünüzün sonunda zamanınızı kullanma konusunda
bir pişmanlık yaşamazsınız. Çünkü siz
zamanında, zaman algınızı “kıymet ve
değer odaklı” bir sisteme ayarlamıştınız.
Zamanımızı hangi kıymetli şeylere adadığımız,
hayatta yönümüzü ne tarafa çevirdiğimiz mühimdir. Kıblemiz, kıblegahımız olmaya
değer mi? Hayatta yüzümüzü çevirdiğiniz taraf
neresi ise önceliğimiz odur. Bizim
için önemli olanlar hissettiklerimiz, yaşamımıza nasıl yön verdiğimiz ve
ne kadar anlamlı işlerin peşinden koştuğumuz ise o zaman; “önemli olana öncelik
veren, önemli olana itibar eden” bir birey olduğumuz söylenebilir. Olmaya değil
de sahip olmaya odaklı bir zaman algısına kurulmuş zihinler genelde sahiplerine
pişmanlık yaşatırlar. Ünvana sahip olma, birikime sahip olma, başarıya sahip olma… Hep sahip olmaya dayalı
bir yaşam felsefesi “olmak” için yaratılmış insanı huzursuz eder. “Olmak”; iyi
bir insan olma, iyi bir arkadaş olma, iyi bir eş olma, iyi bir evlat olma.
Aslında insan zamanını “olmakla” “sahip
olmak” anlayışı arasında dengeli biçimde
pay ettiğinde zamana hükmedebilecek, böylece
hiç olmaktan kurtulup, gerçekten yaşamış ve var olmuş olacaktır. Acaba,
sonsuz bir “sahip olma” çabası içinde boğuşurken, “olmanın” güzelliğini,
değerini ve huzurunu unutmuş meşguliyetler çağının anne babaları, çocuklarına
“olmak” ile ilgili neyi ne kadar miras olarak bırakabileceklerdir?
Eğer ömür törpüsü saydığımız, yapageldiğimiz
işler ve meşguliyetlerimiz, yaşamımızdaki önemliler ya da değerler
piramidimizin herhangi bir katmanına herhangi bir katkı getirmiyorsa zamanı
ıskaladığımızı hissederek çok zaman geçmeden “ah” edebilirsiniz. Boşluk ve
hayıflanma hissini sıkça yaşıyorsanız büyük ihtimalle önemli olana öncelik
vermek yerine herkesin öncelikli saydığına önem verme gafletine
düşmüşsünüzdür. “Keşke bir şansım olsa sevdiklerime daha fazla vakit
ayırabilseydim!” gibi keşkeyle başlayan
cümelelerimizi azaltmanın yolu kendiniz için gerçekten önemli olanı
bulmaktır.Diyelim bir ergen babasısı, hazır tam da en üretken çağını
yaşıyorken, çocuğuna iki üç gayrı menkul, bir ömür rahat edeceği kadar birikim
yapmak için gecesini gündüzüne katıp didinmek gerektiğine inanmakta!
-Genellikle bütün iyi niyetli babalar bu inancı taşır ve genellikle cehennemin
bütün yolları iyi niyet taşlarıyla döşenir-
Bu güçlü inancın verdiği aşk ve şevkle iyi niyetli babamız, çocuğuna iyi
bir gelecek kurmak adına şimdiyi feda etmeyi de hakkı görerek, daha çok
kazanmak için daha çok çalışıp durmaktadır. Bu arada, bu derin aymazlık içinde
yıllar akıp gitmiş, bir gün aniden çocuğunun bir terör örgütüne karıştığını
öğrenmiş ve o masum didinmeler masum babamız için bir anda anlamsızlaşmıştır.
Çocuğunuzla size ait olan ortak zaman hesabından uzun vadeli kredi kullanmanın
ağır bedeli bir evladı kaybetmek olmamalıydı belki! En kıymetli yılların,
kariyer, başarı ve daha çok para kazanma gibi önceliklerin kurbanı olarak elden
uçup gitmemesine izin vermemek bizim seçimimiz!
Sizin için
gerçekten için hayati olanın ne olduğunu bulmak için ölümü düşleyin.
Hayatınızın bir film şeridi gibi gözünüzün önünden geçtiğini… O an, ölüm
döşeğinde yatarken nerede, kimin yanında olmayı isterdiniz? Geride kalan ömür
sermayenize baktığınızda, hangi iş için daha çok zaman ayırmayı dilerdiniz?
İşyerinizde mi yoksa sevdiklerinizin yanında mı? Kaç kişi ah bir hayatım daha
olsa, hemen işyerime dönsem diye iç
geçirmektedir acaba? ahir ömrümüzde derin elem yaşamamıza sebep kişiler, iç
geçirdiklerimiz, hayatımızda en çok ihmal ettiklerimizdir. Kendilerini zalimce
ihmal ettiğimiz ama her durumda kahrımızı çeken, en çok naz
ettiklerimizdir…Meşguliyetlerimizin, zaman ayırdıklarımızın bizim için
yeterince önemli şeyler olmadığını fark etmekte geç kalmadan, Covey’in; “önemli
olana bilinçli biçimde bağlanmayan
önemsiz olana körü körüne bağımlı olur”
sözü üzerinde kafa yormaya başlamaya ne dersiniz?
Çocuk Eğit Blog
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder